Subscribe:

Ads 468x60px

22 Ocak 2014 Çarşamba

Tekrar Bağlantı

Bir frekansa veya titreşime uyumlanmak ne anlama gelir? Bu konuyla ilgili olarak frekanslar veya titreşimler derken neyi kastediyoruz? Bu terimlerle ruhsal içeirkli metinlerde karşılaşıyorsunuz, özellikle de çağdaş YeniÇağ yazarlarına ait eserlerde. Ama dikkat ederseniz, bu kelimelerin nadiren net olarak tanımlandığını göreceksiniz. Sol beynini kullananların belirli bir kelimenin örneğin inanç gibi, belirli anlamalrını kabul etmeye bizi zorladığını hissedebilirz, ve bu bizi kızdırabilir. Sağ beynini kullananlarsa, özgürlükten ve konuda akışkanlıktan keyif alırlar. Beş duyumuzun ötesine geçtiğimizde, imajinasyonumuzla iletişim kurmayı öğreniriz ve bazı kavramların bizim kelimelerimizle tanımlanamadığını kabul ederiz. Kullandığımız dil, içinde bulunduğumuz boyutla sınırlıdır.
- Eric Pearl, The Reconnection: Heal Others, Heal Yourself 

Pierre Franckh, Rezonans Kanunu

Sen harikasın. Senin eşin benzerin yok.

Evet, yolculuğun sırasında, sırtına, taşımak zorunda kaldığın şeyler yüklenmiş olabilir.
Bu yükü taşıdın için kendini sev.
Bazen yolunu şaşırdığın için kendini sev.
Bu sensin. Seni sen yapan şeyler bunlar.
Seni insan yapan, harika insan yapan şey budur. Eğer mükemmel olmasaydın, şimdi burada olmazdın. Dürüst olalım, mükemmel biri kimin umrundadır ki?
Mükemmel insanların yaptığı tek şey, başkalarında aşağılık duygusu uyandırmaktır. Kusurları kabul etmek, onları benimsemek senin için ne kadar kolay oluyorsa, içinde oluşan mutluluk duygusu o kadar kusursuz olacaktır.

Kendini olduğun gibi kabullendiğin anda, kendine ulaştın demektir.

Dört dörtlük olmayanlar kulübüne hoşgeldin! Olmadığımız biri gibi davranmayı bıraktığımız anda, bu yorucu sahte gösteri nihayet sona erer. Diğer insanları da oldukları gibi kabul edelim. Olduğun gibi davranmak kendine verebileceğin en büyük hediyedir. O halde her şeyi ile kimliğinin arkasında dur.

/Pierre Franckh, Rezonans Kanunu

BIRAKIN GİTMEK İSTEYEN GİTSİN, SİZ HEP YENİYE AÇIK OLUN…




Her ne yaparsanız yapın, hayatın mucizelerine her zaman açık olun…

Dünyayı yüksek bir algıyla kucaklayın… Kucaklayın ki, o da size bütün güzelliklerini sunabilsin… 

Endişeli ruh halini ve geçmişten gelen bütün olumsuz inanışlarınızı bırakın gitsin… (hayat zordur, para zor kazanılır, ekmek aslanın ağzında, erkeklere güvenilmez, mutlu evlilik yoktur, şanssızlık bulaşıcıdır… vb)

Yeni insanlarla tanışmak, yeni yerlere gitmek, eski günlük rutinini değiştirmek için cesaretinizi hep yanınızda taşıyın…

Her gün yeniden doğmuş gibi yaşayın hayatı…
Yaşamak, başlı başına bir şanstır zaten…
Bu şansı değerlendirmekle başlar, her şey…
Ve görebildiğiniz sürece, şans yıldızınız 'sizin için' parlamaya devam eder…

Yaşanmış Olanlar Sadece Yaşanması Gerekenlerdi…

Yaşanmış olan her ne ise, sadece yaşanabilecek olandır. 
Hiç bir şey, hem de hiç bir şey yaşadığımız şeyi değiştiremezdi. 
Yaşadığımızın içindeki en önemsiz saydığımız ayrıntıyı bile değiştiremeyiz.
''Şöyle yapsaydım, böyle olacaktı'' gibi bir cümle yoktur.
Hayır, ne yaşandıysa, yaşanması gereken, yaşanabilecek olandır,
Dersimizi alalım ve ilerleyelim diye.
Her ne kadar zihnimiz ve egomuz bunu kabul etmek istemese de,
Hayatımızda karşılaştığımız her olay, MÜKEMMELDİR.
Namaste
Rita-Su's Dance’den…

Rezonans Kanunu


Korktuğumuz olayları meydana getiren şey bu konudaki endişelerimizdir.

Buna beşeri tabiatı göz önüne alarak baktığımızda bu kısır döngüden çıkmanın hiç de kolay olmadığını görürüz. Zira stres hormonlarının aktive edilmesi sağlıklı düşünebilme yetisini kısıtlamaktadır. Problemlerin çözümü ile ilgili tüm bilgi ve düşünceler ön beyinde değerlendirilir. Mantık ve sağduyu da beynin bu bölümünde yer alır. Refleks tipi aktiviteler için ise, arka beyin mesuldür. Stres horonları acil bir durumda çok çabuk görev yapabilmek için, ön beyine giden damarları sıkıştırır. Böylece artık mantıklı düşünemeyiz. Bunun da ötesinde, bilinçli hareket merkezimiz da bastırılmıştır.

Bu şu anlama gelir;

Yaşadığımız stres, zekamızın kısıtlanmasına, ve bilinçli algılarımızda bir azalma olmasına neden olur.

Stres altında net düşünemez ve bilinçli kararlar veremeyiz. Doğal olarak da endişemizin oluşturduğu enerjiden sıyrılıp, olumlu bir rezonans* alanı oluşturmakta da oldukça zorlanırız. Hepsi bu kadar da değil. Korku ve stres duyguları ile uykuya daldığımız zaman, bu enerji sadece uykumuzu etkilemekle kalmaz, aynı zamanda hafızamıza da kaydedilir. Beyin üzerinde yapılan incelemeler, hafıza içeriklerinin gece kaydedildiğini ortaya çıkarmıştır. Demek ki herhangi bir yaşantı ile uyku arasındaki zaman aralığı ne kadar az ise, bu yaşantı o kadar kuvvetli kaydedilir. Yani, korku enerjisi gitgide tek gerçeğimiz halini alacaktır. İlk bakışta oldukça masum görünen bu durum, devasa sonuçlar doğrur.

Peki, bu kısır döngüden nasıl çıkılır? Cevap oldukça basit; seni olumsuz etkileyen etkenlere dur demelisin!

Bir hafta boyunca, habeleri dinlemeden yatıp kendi olumlu enerjini bulmak için zaman ayırmanın sende nasıl bir etki bırakacağını gözlemle.

Politikacıların, seçimlerden kısa bir önce halkın korkularını alevlendirdikten sonra, en uygun çözümlerin ellerinin altında halihazırda beklediğini ve endişelenmememiz gerektiğini söyledikleri dikkatini çekti mi hiç? Bu bana, dünyanın en dehşet verici manzaralarını yayınladıktan sonra iyi geceler dileyen sunucuyu hatırlatıyor. Belki kendine iyi bir geceyi kendin hediye edersin. Hayatının akışı senin elinde ve ait olduğu tek yer orası.

Bununla birlikte, istek enerjimizi sürekli engellemesine izin verdiğimiz tek şey haberler değildir. Alışkanlıklarımıza şöyle bir göz atalım:

Mesela hangi tür filmleri izliyorsun? Polisiye, korku ya da gerilim filmleri izlemekten mi zevk alıyorsun? Yoksa drama ve trajedilerimi tercih ediyorsun? Film kahramanın ümitsiz durumlarda, hastalıklarla, sevdiklerinin ölümleriyle veya maddi yıkımlarla mı karşı karşıya kalıyor? O halde, film endüstrisinin en büyük hedefinin senin ruhuna hitap etmek olduğunu unutma. İyi bir film, sadece senin duygularına hitap ederse sürükleyici olabilir. Tüm rejisör ve senaristlerin istediği tek şey, senin hislerine dokunmaktır. Film yapımcıları, tek bir amaca ulaşabilmek için milyonlar harcar, bütün bir ekibi bu amaç uğruna çalıştırır. Hedefleri, filmde gösterilenleri hissedebilmeni sağlamaktır. Ama mantığımız fantezi ve gerçeği birbirinden ayıramaz. Bilinçaltımız bu tecrübeleri hafızasına alır ve ileride edineceği bilgileri bu tecrübeler doğrultusunda değerlendirir.

Görünüşte “sadece” doksan dakika boyunca dramların, dünya savaşlarının, açlık ve yaşam mücadelerinin içine karışmışızdır. Eğer bunu sıkça tekrarlarsak, duygularımız ve zihnimiz bunlarla meşgul olmaya başlar. Sürekli benzer filmler seyreder, felaket ve açlıkla ilgili haberleri ve özel programları izlersek, yokuluk ve fakirliğin, endişe, çaresizlik ve korkunun rezonans alanını oluştururuz.

Bu duygularla oluşan rezonans alanı bazen, hatta çoğu zaman, isteklerimizle oluşturuğumuz duygulardan daha yoğun ve kalıcıdır.

Yani eğer sürekli, içimizde bir gerilim hissedebilmek ve kitabın sürükleyici olması için, dramların konu edildiği ya da hikayede insanların öldürüldüğü kitaplar okur, kendi hayatımızda asla yaşamak istemeyeceğmiz olayların rezonans alanına giren filmler seyreder, bizi şok eden, içimizde tiksinme, karşı koyma ve iğrenme duyguları uyandıran haberleri ayrıntılı ve yoğun bir şekilde izlersek, işte o zaman, böyle rezonans alanları meydana getiririz. Çekim yasası işlemeye başlar ve biz asla olmak istemediğimiz şahsiyetle kendimizi gittikçe daha fazla özdeşleştiririz.

Hayat akışının nasıl tamamen değişebileceğini açık olarak gözlerinin önüne sermek için, bir hafta boyunca faydalı enerjilerin seni bedenini etkilemesine izin vermelisin.

Keyfine bak 

Sadece yapıcı edebiyatla ilgilen.

Sadece cesaret veren filmler seyret.

Sadece sana heyecan veren müzikleri dinle.

Sadece hoşlandığın insanlarla görüş.

Sevgi yüklü mektuplar / epostalar / mesajlar yaz.

Düşüncelerini yazıya dökerek, bir günlük tut.

Sana ulaşmasını izin verdiğin tüm etkenler, rezonsans sistemini etkiler, yani içinde farklı duygu ve hisleri uyandırır. Kulağa hoş gelen müzik dinler, yapıcı kitaplar okursan; çok daha barışçıl, sakin, huzurlu ve keyifli bir ruh haline kavuşacaksın.

*Rezonans Nedir?

Resonantia= Akis.
Rezonans= Eko, yankı, titreşim.

Rezonans Kanunu, evrendeki her şeyin birbirleriyle titreşimler aracılığı ile nasıl iletişim halinde olduğunu anlamamızı sağlar. Vücudumuzun her bir organı ve hücresi dahil olmak üzere dünyadaki bütün nesnelerin ve canlıların kendilerine has bir titreşimleri vardır. Bu, madde içinde böyledir.

Maddenin tireşim enerjisini incelediğimizde farklı objelerin genellikle farklı frekanslarda titreştiğini görürüz. Bazıları da aynı ya da benzer frekansta titreşir.

Bunu piyonadan da biliriz; piyanonun herhangi bir tuşuna bastığımız zaman, bu tuşla uyumlu olan diğer bütün teller de titremeye başlar. Notaların daha pes ya da tiz olması, hiç önemli değildir.

Uygun frekansta olmaları onların titreşime geçmeleri için yeterli olacaktır.

Benzerler birbirini çekerler.

Bizim titreşimlerimizle uyumlu olaran her şey, karşı koymaksızın bizim hayatımıza çekilecektir.

/ Pierre Franckh – Rezonans Kanunu – Elips Kitap 

7 Ocak 2014 Salı

Hitit Duvar Yazısı Hititlerin M.Ö. 2000 Yılındaki Duvar Yazısından Alınmıştır

.



Tanrım beni yavaşlat,

Aklımı sakinleştirerek kalbimi dinlendir…

Zamanın sonsuzluğunu göstererek bu telaşlı hızımı dengele…

Günün karmaşası içinde bana sonsuza kadar yaşayacak tepelerin sükûnetini ver.

Sinirlerim ve kaslarımdaki gerginliği, belleğimde yaşayan akarsuların melodisiyle yıka, götür. Uykunun o büyüleyici ve iyileştirici gücünü duymama yardımcı ol…

Anlık zevkleri yaşayabilme sanatını öğret; bir çiçeğe bakmak için yavaşlamayı, güzel bir köpek ya da kediyi okşamak için duymayı, güzel bir kitaptan birkaç satır okumayı, balık avlayabilmeyi, hülyalara dalabilmeyi öğret…

Her gün bana kaplumbağa ve tavşanın masalını anlat. Hatırlat ki yarışı her zaman hızlı koşanın bitirmediğini, yaşamda hızı arttırmaktan çok daha önemli şeyler olduğunu bileyim…

Heybetli meşe ağacının dallarından yukarı doğru bakmamı sağla. Bakıp göreyim ki, onun böyle güçlü ve büyük olması yavaş ve iyi olmasına bağlıdır…



Beni yavaşlat Tanrım ve köklerimi yaşam toprağının kalıcı değerlerine doğru göndermeme yardım et. Yardım et ki, kaderimin yıldızlarına doğru daha olgun ve daha sağlıklı olarak yükseleyim.



Ve hepsinden önemlisi…



Tanrım,

Bana değiştirebildiğim şeyleri değiştirmek için CESARET,

Değiştiremeyeceğim şeyleri kabul etmem için SABIR,

İkisi arasındaki farkı bilmek için AKIL,

Ve

Beni aşkın körlüğünden ve yalanlarından koruyacak DOSTLAR ver…

Ruh Kaybı: Varoluşsal Şikayetlerimize Şaman’ın Teşhisi Robert Moss



Antik şamanların günümüz şifasına en büyük katkıları yaşamımızın herhangi bir yerinde ruh kaybı –yaşamsal enerji ve kimliğimizin parçalarının kaybolması – yaşayabilece
k olduğumuz ve bütünlenmek ve iyi olabilmek için ruhu geri kazanma yolları bulmamız gerektiği anlayışıdır.

İçgüdüsel düzeyde ruh kaybının nasıl gerçekleştiğini hepimiz biliriz. Acı, travma veya taciz yaşarız,; suçluluk, keder veya utanca gark oluruz ve bu kadar zalim ve haşin görünen bir dünyada kalmak istemeyen bir parçamız bizden uzaklaşıp gider. Bir partneri, işi veya evi bırakmak gibi içimizi burkan bir seçim yapmak zorunda kalırız ve bir parçamız bu seçime direnir ve dominant kişiliğimizden ayrılarak, eski ilişkiye veya eski mekana tutunur.

Depresyona girdiğimizde, bağımlılıklar geliştirdiğimizde ve büyük rüyalarımızdan vazgeçerek ödünler verdiğimizde ruh kaybı da derinleşir. O yaratıcı sıçramayı yapacak cesaret ve özgüvene sahip olmadığımızda, veya sevmek için kendimize güvenmediğimizde korkarız ve parlak ruhumuzun bir parçası bizden iğrenerek uzaklaşır.

İyi terapistler ve analistler, meşhur Gölge de dahil olmak üzere (Jungcular tarafından çok sevilen bir terimdir ve sahiplenmemeyi seçerek bilinçdışımızın en alt seviyelerine gönderdiklerimizi anlatır), bastırmış veya inkar etmiş olduğumuz parçalarımızı farketmemize yardımcı olabilirler. Şamanik ruh kaybı kavramı daha öteye uzanır. Ruhun şifalanmasının yalnızca gömdüğümüz veya reddetmiş olduğumuz yönlerimizi farketmek ve kabullenmek değil, ruhun gerçekten bizden ayrılıp gitmiş olan kayıp parçalarını bulmak, geri dönmeye ve ait oldukları bedende kalmaya ikna etmek olduğunu farkeder.

Kendi uygulamalarımda şifa gerektiren beş çeşit ruh kaybı ve bağlantı kopukluğunu ayırdettim. Henüz bunlara bağışıklığı olan kimseyle de karşılaşmış değilim.

Yaşamsal Enerji Kaybı

Kronik yorgunluk çekersiniz. Yataktan kalkmak için isteksizsiznizdir ve halsiz, uyuşuk ve kayıtsızsınızdır. Günleriniz tekdüze, gri ve seviçten uzaktır. Bağışıklık sisteminiz zayıftır ve yoldan geçen tüm mikropları kapar gibisinizdir. İçinizde birşey eksiktir ve bu boşluğu şeker veya içkiyle doldurmaya çalışırsınız.

Genç kişiliklerin kaybı

Daha genç olan versiyonlarınızı kaybetmişsinizdir – enerji dolu ve güzel hayalgücü sahibi küçük çocuk, incinmiş veya reddedilmiş romantik delikanlı veya genç kız, yaşamda sizin yapmış olduklarınızdan daha farklı seçimler yapmak istemiş olan içinizdeki şair veya işadamı. Bu daha genç olan kişiliklerin nerede olduklarını bulabilir ve onları nasıl geri getirebileceğinizi keşfederseniz, bugünkü yaşamınızda kullanabileceğiniz enerji ve armağanları olacaktır.
Hayvan ruhlarının kaybı

Yerli ve antik şamanlar bilirler ki hepimiz hayvan güçlerinin dünyasıyla bağlıyız ve bu yüzden hayvan ruhlarıyla olan ilişkilerimizi farkedip besledikçe enerjimizin de doğal rotasını bulup izleyebiliriz. Çoğumuz bu temel bağlantıyı kaybetmiş ve onu beslemek ve yaşamaksızın yalnızca yapay sembolik bir şey sanarak kitaplarda veya şifa kartlarında (medicine cards) araştırıyoruz .

Ata ruhlarının kaybı

Bu iki yönlü bir ilişki. Daima atalarımızın –kendi kan bağlarımızla bağlı olduğumuz atalarımız, yaşadığımız toprağın ataları ve geniş anlamda da ruhsal ailemiz- huzurunda olduğumuz gerçeğinden bihaber yaşadığımızda, yakınımızda bulunmasını istemeyeceğimiz varlıkların oyuncağı hatta meskeni haline gelebiliriz. Ata ruhlarına uyandığımızda, sağlıklı psişik sınırları tekrar kurabilmemiz ve bize ait olmayanları temizlememiz için için bilgelik sahipleri ve koruyucularla bağlantımızı yeniden kurmaya hazır hale geliriz.

Yüksek Benlikle bağlantının kaybı

Sonuç olarak yalnızca, bize hiç de yabancı olmayan Yüksek benliğimizle doğrudan ve bilinçli bir bağlantı kurarak veya varolan bağlantıyı yeniden kurarak, gerçek bir ruhsal büyüme yolu izleyebilir ve benliğimizin birçok veçhesini birbiriyle barıştırabiliriz. Bedenlerimizde içselleştirmiş olduğumuz benliklerimiz arasında doğru alanı açtığımızda, ruhsal taçlanma olarak adlandırdığım derin ve güzel bir ruhsal büyüme eylemine de hazır olabiliriz. Böylelikle Yüksek Benliğin bir parçasını bedenimize getirir ve yaşamımız ve yaşamdaki seçimlerimizi onun ışığıyla doldurabiliriz.

Öğrendim ki, rüyalar sıklıkla ruhun nerede olduğunu gösterir ve ona ulaşıp eve geri getirmemiz için yollar önerirler. Aktif Rüya Görme teknikleri yoluyla birbirimize kendi ruhlarımızın şamanı ve kendi yaşamlarımızın şifacısı olmak için yardım edebiliriz.

In Lak'ech Ala K'in” – Yüreğin Yaşayan Yasaları



Maya geleneğinde, Maya bilgeliği ile ünsiyeti olan birçok kişinin bildiği bir selamlaşma şekli vardır. “In Lak’ech Ala K’in” karşımızdakinin kendimizin bir sureti (bir başka kendimiz) olduğuna dair bir kanundur. Bunun geleneksel anlamı: Sen bensin, ben de senim; yani birliğin ve tekliğin açıklaması ve tanıklığı. “In Lak'ech Ala K'in” Doğu Hindistan için Namaste, İnka’lar için Wiracocha ve Lakota’lar (Kuzey Amerika’daki Siu kabileleri) için Mitakuye Oyasin gibi güzel selamlar ile aynı anlamı simgeler. Geldiği kültür önemli değildir. Fakat bu kutsal selam verildiğinde, eller her zaman kalp üzerine konur. Bu da sadece bir selam verme biçimi ya da duyguların açığa vurumu olmadığını ifade eder.

Bu bir yaşam bicimidir; her gün her an karşı karşıya geldikleri her şeye "Sen benim bir suretimsin." ya da "Sen bensin, ben de senim." demek sürekli bir şükran ifadesidir.

Mayalar’ın yaşam tarzını anlamak için, “In Lak'ech Ala K'in” öğretisinin derinliğini daha iyi kavramak gerekir. Bu selam, basit ve onurlu bir Maya selamından daha fazla anlam içermektedir. Bir ahlak ve tüm yaşam için olumlu bir gerçeğin ortaya çıkartılması için oluşturulan bir yaşam tarzıdır.

Kutsal varlıklar olarak biz “In Lak'ech Ala K'in” yasalarını yaşamak için ahlâkî bir sorumluluk taşıyoruz. Bugün baktığımızda her yaptığımız eylemin, hayatımızı geniş bir şekilde, hatta tümüyle etkilediği somut bir gerçektir. Buradan da, olumsuz davranışlarımızın, tüm yaşamımızı olumsuz yönde etkilediği sonucunu çıkartabiliriz. Biz, olumlu hareket etiğimizi duyup düşündüğümüz zaman da, tüm yaşamımızı olumlu bir şekilde etkilediğimiz de somut bir geçeklik olmalıdır. “In Lak'ech Ala K'in” yasasını yaşıyorsak, hayatımızda, yaptığımız her hareketin tüm hayata karşı olan saygımızdan kaynaklandığını yüreğimizin derinlerinde hissederiz. Yüreğimizi, her gün “In lak’ech Ala K’in” sözcükleri ile birlikte en güzel şekilde sunabiliriz. Ağaçlara, gökyüzüne, kuşlara ve yıldızlara kadar uzanabiliriz. Güneşin her doğuşunu “In Lak’ech Ala K’in” ile selamlayabiliriz. Her yeni günü yüreğimizde kutsal bir gün olarak yaşayabiliriz.

Bir düşünün: Bu şekilde selam vermeye başladığınız zaman kendiniz için de bir şeyler yapıyorsunuz. Siz kendinizden bir enerji vermiyorsunuz, bu mümkün değil! Zira öyle olsa siz ayrı olmalısınız, “In Lak`Ech Ala’Kin”, yani "Sen benim suretimsin." dediğinizde, siz kendinizden bir parçayı veriyorsunuz, o da sizsiniz. Enerjinin nefes bile alamadığımız kadar az olduğu bu günlerde bu sözlerin bir kışkırtma veya meydan okuma gibi geldiğinin farkındayım. Bunu hayata geçirmenin basit bir alıştırması var ve bu alıştırma sadece kendimiz için. Her gün yolumuza bir şükran ile devam edeceğiz. Hayat bize ne getirirse getirsin her gün hem dilimiz hem içimiz ile “In Lak'ech Ala K'in” ile karşılık verebiliriz; bu kelimeler kutsal olan her şeyin yani "sevginin Kalbi". Kalbimize sevgi ve saygı yön verecektir. Sonuç sizi hayran bırakacaktır, bunu kendiniz göreceksiniz. Kalbimizi açıp şükran yolladığımız zaman, bize kapanan tüm kapıları yeniden açarız. “In Lak'ech Ala K'in”i bıkmadan, usanmadan kullanabiliriz, çünkü ne verirsek verelim kendimize veriyoruz ve kat be kat geri alıyoruz. Verdiğimiz zaman alıyoruz. Peki, doğru şekilde verdiğimizi nasıl anlayabiliriz? Bu çok basit, içimizden “In Lak'ech Ala K'in” dediğimizde sevgi titreşimini hissedebiliyorsak kalbimizden veriyoruz demektir; kalbimizden, yani: “In Lak'ech Ala K'in”.

Kendimizi güçsüz, bitkin hissediyorsak korkudan dar dşünerek, sorumluluktan, egomuzdan, mecbur kaldığımızdan, kabul edilmek veya sevilmek için vermişizdir. Ne kadar sürekli “Lak'ech Ala K'in” egzersizini yaparsak, verdiğimiz o kadar berrak olacaktır ve aldıkça kabul etmesini ve çoğalmasını öğreneceğiz. Unutulmamalıdır ki, ne giderse o gelir. Nasıl gönderdiysek. Eğer hayatı olduğu şekliyle sevmiyorsanız, göndermeyin ve aramayın. ”Lak'ech Ala K'in” hayatımızın bir parçası haline gelirse, eski yollarımız belki silinecek, etrafımızda sadece bizim ile kalpten kalbe iletişim içinde olanlar bulunacak. Gerçekten yaşadığınız hayata şükran duyacak ve herkesi seveceksiniz, çünkü herkes sizin bir parçanız. Artik madur gibi davranamayacaksınız, korkularla yaşamayacaksınız. Her türlü olabilecek felaket ile karşı karşıya bulmayacağız kendimizi, bunların yerine şerefli bir gelecek ile göz göze geleceğiz. Kehanetleri yeniden yazmamızın zamanı geldi bizim için. Eskidiler artik. Geleceğimizin görüntüsünü şu anda yaratmaya başlamalıyız. “Lak'ech Ala K'in” kullanıldıkça gelecek yargısız olacak ve sonuçlanması gerekenler şeyleri sonuçlandıracağız güzel şeyler hissederek.

Şimdi, Dünya’nın nasıl görünmesini istiyorsunuz? Dünyanın karşınızda oluşması için durup beklemeyin orada. Bunun faydası sadece kendine faydası olanlaradır. Her şey bizim elimizde. “Lak'ech Ala K'in”in ahlak kurallarını anlamamız için alıştıklarımızdan farklı olduğunu bilmemiz yeterli, "Bizler enerji üretici ve dağıtıcılarıyız." ve bu enerji(ler) yasadığımız Dünya’yı cennet haline getirebilir. “Lak'ech Ala K'in” ile yaşadığımız taktirde…

Gerçeğimizi oluşturan doğal yeteneklerimiz ile yaşıyoruz. Bizler insanlığın olumlu anlamda bilinç topluluğuyuz. Mayalar "Yıldız Ataları" veya "Görünmez Meclis" olarak da adlandırılan bu doğal kozmik güçleri anlıyor ve kullanıyorlardı istedikleri gerçeklerini oluşturmak için. Bugün de sıkça rastlanan kutsal takvimlerinde (Tzoklin) evrenin tüm doğal kanunları belirtilmiştir. Şimdi bu anlayışa erişme zamanı bizler için geldi. Şimdi "Yıldız Atalarımız" gibi değişime uğrama zamanı bizim için geldi. Onlar hepimizin Ataları zira ülkeler kurulalı devletler inşa edileli, sınırlar koyulalı çok fazla zaman olmadı; ondan önce herkes BIR idi.

Dünyayı değiştirme zamanı bize geldi. Ne kadar çok insan “In Lak`Ech Ala’Kin”i yaşarsa başka insanlardan ve evrenden o kadar az ayrı olduğumuzu düşüneceğiz.

Aramızda hiçbir şekilde rekabet, çekişme, kıskançlık veya haset olamaz, çünkü biri birimizin birer parçasıyız. Biz paylaşabiliriz, biri birimize yardım edebiliriz fikirlerimizde, araştırmalarımızda ve çalışmalarımızda herkese yeterli olmayacak korkusu olmadan. Tekliğin, birliğin ve bütünlüğün gerçekliğini yaşarsak, tekliğin, birliğin ve bütünlüğün gerçeğini göreceğiz! Bizlerden ne kadar çok insan güzel bir Dünya için bu duyguya kendince katılırsa o kadar çabuk yerine varacaktır. Eve varmış olmak demek Barış, Sevgi ve Uyumlu Birlik içinde yaşamaktır.

In Lak`ech Ala`Kin

Sen ve ben: Biz biriz. Ben senin canini acıtamam, kendimi yaralamadan.

Mahatma Gandhi

Dünyayı değiştirmek istiyorsan, ilk önce kendinden başla.

Mahatma Gandhi

Astral Seyahat Sık Sorulanlar (Soru Cevap)


1)Astral Seyahate çıkınca başka varlıklar bize zarar verirmi?


* Hayır vermez.Astral boyut denemelerinde varlıklarlarla iletişim kurulabilmektedir.

Diğer varlıklarla iletişime geçebilmek için o varlıklarla anlaşma yapmak gerekir bunun içinde çeşitli ritüeller yapılır. Buna "davet" denilir. Bu astral seyahat ile yapılabildiği gibi başka yöntemler ile de yapılır (Rüya yolu ile). Siz istemediğiniz sürece varlıklarla iletişime geçemezsiniz. İletişim iki tarafın anlaşmasından sonra başka bir katta yapılan görüşmedir.

Astral seyahat diye birşey yoktur. Seyahat kelimesi ülkemizde söylenegelmiştir. Doğrusu Astral Projeksiyondur. Görüntüyü projekte ederiz. Biz neyi projekte edersek onu görürüz. Kısaca siz çeşitli ritüeller yapmadan anlaşmalar yapmadan ne kadar uğraşırsanız uğraşın varlıklarla iletişime geçemezsiniz. Varlıkların bize zarar vermesini bırakın sinek bile zarar veremez. Sen istesen bile zarar veremez. Ritüeller ile buluşma talebinde bulunman lazım daha sonra onun kabul etmesi ve ortak bir katta görüşmeniz lazım. Bunlarda deneyim gerektiren işler. Majikal bir alt yapı ya da tasavvufi bir temel gerekmektedir. Burada sorulması gereken aslında varlıklarla görüşebilir miyiz olmalıdır.

Astral projeksiyon varlıkların ya da ölülerin olduğu yere geçmek filan değildir. Bunu size kim söylüyor bilemiyorum.

Davet ve ritüeller ile ilgili olarak Firdevsi - Davetname adlı eser okunabilir. Majikal bakış açısı için Kblan Tranga - Bülent Kısa okunabilir.


2)Astral seyahat tehlikelimidir,geri dönemeyebilirmiyiz?


* Astral seyahat uyumakla aynı şeydir.Uyumak ne kadar tehlikeliyse astral seyahatte o kadar tehlikelidir.Siz gece yatarken ya yarın uyanamazsam demiyorsanız astral seyahatten ya geri gelemezsem de diyemezsiniz.


3)Kalp atışlarım çok hızlanıyor ve dengesizleşiyor ne yapmalıyım?


* Bu durum kalp çakranızın çalıştığını gösterir. Astral seyahate çıkmayı denemeden önce uzandığınızda yavaşlamalı nefesinizi yavaşlatmalı 2-3 dakika kadar sakinleşmelisiniz. Önce meditasyon yapmalısınız ve ayrılma hissini öğrenmelisiniz.Astral seyahat denemelerinde ise lokal çıkışlar yaparak başlamalsı sonra ayrılmalısınız.


4)Alnımda bir gelirme ve burnumda gıdıklanmalar oluyor ne anlama geliyor bunlar?


* Bu durumda taç çakranızın çalıştığını gösterir. Bunlar ayrılmanın başladığının habercileridir.Doğru yolda olduğunuzu gösterir.Ama işte bu durumlara tepkisiz kalamadığınız ve düşündüğünüz için dikkatiniz dağılır ve çıkış için zaman kaybedersiniz


5)Astral seyahati herkes yapabilirmi?Yaş önemlimidir?

* Evet herkes yapabilir.Her insanda potansiyel olan bir özelliktir.Yaş önemli değildir.İnsanüstü bir özellik filan değildir çok basittir.


6)Lusid Rüya nedir Astral seyahatten Farkı nedir?

* Lusid rüya adı üstünde bir rüyadır.Fakat çok gerçekçi rüyalardır.Genellikle sizin yazmadığınız bilinçaltı tarafından yazılan bir senaryo vardır ve siz başrolde oynarsınız.Lusid Rüyalarda görüntüler çok nettir detaylar belirgindir.Hayatınızda hiç görmediğiniz samimi arkadaşlarınız olabilir.Duyguları çok yoğun yaşarsınız.Biriyle öpüşüyorsanız gerçekten o hissi tadarsınız.Yüzüyorsanız gerçekten yüzme hissini yaşarsınız.Gerçekten araba sürebilirsiniz.Araba sürmeyi bilmeseniz bile sürebilirsiniz.

Bir çok ünlü yönetmenin filmlerinin senaryolarını bu şekilde yaptığı bilinmektedir.Bütün rüyalar gibi lusid rüyalarda bilinçaltımızın yani eskiden yaşadığımız ve etkilendiğimiz olayların ürünüdür.Fakat astral seyahat bilinaçltı değildir gerçektir.Astral seyahat şimdiki hayatınızın aynısıdır.Aynı zamanda aynı yerleri görürsünüz.uçabilir ve düşünce hızıyla ışınlanabilirsiniz.Lusid rüyalarda gerçek olmayan yerleri görürsünüz


7)Astral seyahatte görüntü nasıldır çıkınca nasıl şeyler oluyor?

*Astral seyahatte görüntüler naha net ve parlaktır.Bazı renkler farklı görünebilir.Bunun sebebi imajinasyondur.Bazı yerleri biraz farklı görebilirsiniz.Açı ve bakışaçısı değişik olabilir.Örneğin odanızın her yerine sanki odanızın tam ortasına yerleştirilmiş bir kameradan bakıyor gibi görebilirsiniz.Işıklar daha parlak görünür.Kendinizi imajinasyonla görebilirsiniz.Ayaklarınıza baktığınızda ayaklarınızın olmadığını görürsünüz.Aynaya baktığınızda kendinizi mum alevinin büyük şekli gibi ışık hüzmesi şeklinde görürsünüz. Bunların hiçbiri gerçek görüntünüz değildir.Hayal gücünüz o görüntüleri size gösteriyordur. Çünkü insan beyni belirli frekansın dışındaki görüntüleri göremez.Öyle olsaydu radyo dalgalarınıda görebilirdik.


8)Astral seyahatte bir başkasıyla görüşebilirmiyiz?

* Evet.Mesela iki arkadaş haberleşip astral seyahate aynı anda çıkarsanız belirlediğiniz mekanda buluşabilir orada görüşebilirsiniz.Astral seyahat esnasında sesler çok az duyulur fakat telepatik olarak haberleşilebilir.o anda gerçek hayatı görürsünüz.mesela taksime giderseniz orada yolda yürüyen insanları görürsünüz ama onlar sizi göremez temas edemez duyamaz.Sizde sadece görebilirsiniz.


9)Astral seyahatteyken bir başkasının bedenine girebilirmiyiz yada bir başkası bizim bedenimize girebilirmi?

* Uyuyan birinin bedenine temas edebiliriz.Bizi rüyasında gördüğünü sanır ve karabasan etkisi yaşar.Sabah uyandığında seni rüyamda gördüm bana böyle böyle söyledin der.
Sizin bedeninize bir başkası girebilir ama astral seyahatteyken giremez uyurken girebilir normal. bu çok düşük bir ihtimaldir.Buna karabasan denir.Karabasan vakalarında başka bir varlık astral bedenimize temas eder.Tıpkı sizin de uyuyan birinin rüyasına girerken temas ettiğiniz gibi.Bir zararı yoktur.Geçici olarak astral bedenimizin hareketi kısıtlandığı için asıl bedeninize enerji gönderemezsiniz bu sebeple bedeninizi kontol edemezsiniz.


10)Astral seyahat ne kadar sürer?

* Deneyim ve tecrübeniz arttıkça süre artmaktadır.İlk denemelerde 10 saniye kadar sürer bu süre 2-3 saate kadar çıkabilir.


11)Astral seyahat esnasında odanıza biri girerse ve size dokunursa ne olur?

* Sıçrayarak yada çığlık atarak uyanabilirsiniz.Ani tepki verirsiniz.Çünkü hızlı bir geri dönüş yaşanır.Dokunma ve işitme duygusunu gerçekleştirmek için bedeniniz enerjiye ihtiyaç duyar ve astral bedeni geri çağırır.Ayrıca odanıza birisi geliyorsa birkaç saniye önce geldiğini görür ve geri dönersiniz ama ani bir şekilde size dokunuyorsa tepkiyle uyanırsınız.


12)Astral seyahatin faydaları ve zararları nelerdir?

* Hayal gücünüzü ve yaratcılığınızı geliştirir.Kendinize güveniniz artar.Dünyanın mucizlerini keşfedersiniz.Yeni yerler keşfedersiniz.Belki yeni arkadaşlar bulabilirsiniz.
Zarar olarak başağrısı yapabilmektedir.Ve hislerinizde değişiklikler olabilir.Sürekli karnınız tuhaf bir şekilde gıdıklanabilir ve çakralarınız aktifleşir.


13)Astral seyahatte geleceğe yada geçmişe gidilebilirmi?

* Hayır gidilemez.Sadece şimdiki zaman vardır.Cinlerde gidemez.Sadece melekler geçmişi ve geleceği görebilmektedirler.


14)Astral seyahate en kolay ne zaman çıkılır?

* Sabah kalktığınızda en kolay çıkış gerçekleşir.Ya da gece birden alakasız bir saatte uyandığınızda.


15)Astral seyahate çıkarkan nasıl bir pozisyonda durulmalıdır?

* Yeni başlayanlar için düz bir şekilde yatılmalı eller yanda ve parmakların arası kapalı olmalıdır.Ayrıca üzerinizde yorgan ve başınızın altında yastık olmamalıdır.Mümkünse iç çamaşırlarıyla kalınmalıdır.Gözler kapalı olmalıdır.Gevşenmeli ve rahatlanmalıdır.Gözler hiçbir zaman açılmamalıdır.Çıkışta zaten astral beden gözüyle görebileceksiniz.


16)Astral seyahatte vucut ısımda değişmeler oluyor?

*Evet astral seyahat denemelerinde vucut ısınız değişebilir.Genellikle bu değişim ısınma eğilimlidir.Terleyebilirsiniz.Sebebi ise çakra faaliyetlerinin artmasıdır.Bu sebeple iç çamaşırlarınızla üzerinizi örtmeden deneyebilirsiniz.Çünkü üşümezsiniz bir süre sonra.


17)Astral seyahat teknikleri ne zaman kullanılmalıdır?

* Anlatıldığı şekilde uzandınız ve 2-3 dakika vucudunuzun yavaşlamasını ve dinginleşmesini beklemelisiniz.Daha sonra nefesinizi izlemeye başlamalısınız.Nefes dudaklarınızın arasındaki minicik bir boşluktan alınbilir yada sadece burnunuzdan.Nefesiniz içinize doluyor ve çıkıyor.Derin nefesler alarak nefes aldıktan sonrabir süre beklenmeli ve nefes verdikten sonra mümkün olduğu kadar uzun beklenmelidir.Çünkü çıkış nefes verdikten sonra gerçekleşecektir.Bu şekilde nefesinizi yavaşlattıktan sonra nefes alış verişinizi bir süre sonra duymamaya başlayacaksınız ve kulaklarınızda değişik bir uğultu olacak.İşte o esnadan itibaren teknikler(telkin) uygulanmalıdır.


18)Astral seyahat teknikleri nelerdir?

* İpe tırmanma hissi : İpi düşünmeyin bir şeyi görmeye çalışmayın sadece o tırmanma hissini yaşayın.Bedeninizin yükseldiğini düşünün.

merdivenden inme hissi: merdiveni düşünmeyin sadece inme hissini yaşayın boşlukta kalıyormuşsunuz gibi.

çember tekniği : gözleriniz kapalıyken kafanızı oynatmadan bir çember çizmeye çalışın.sürekli çizdiğiniz çemberin üzerinden tekrar çizin.bir süre sonra o çember parlaklaşacak ve içinde bir surat belirecek o surat sonra sizin yüzünüz olacak vebir anda ayrılacaksınız çemberin içinde çizdiğiniz yüz olacaksınız ve kendi bedeninize bakıyor olacaksını yukarıdan.

Bunun dışında uçma hissi , düşme hissi , fırlama hissi , roket gibi kalkma hissi.. vs. denenebilir.


19)Astral seyahat ne kadar süreyle denenince gerçekleştirilir?


* Bu tamamen sizin korkularınızı yenmenize bağlıdır.Korkularınızı yenmek için önce meditasyon tekniklerini öğrenmeli ve bir süre meditasyon yapmalısınız.Çekilme hissini yaşayınca zaten astral seyahattede benzer bir his olduğu için korku olmayacaktır.Yada Lokal çıkışlar denenerek korku yenilebilir.Örnek olarak iki kolunuzu 90 derecelik açıkla sırt üstü pozisyondayken havada tutun ve 15-20 dakika indirmeyin ve kolalrınız havadayken deneyin çıkmayı.


20)Astral seyahate denediğimiz odada mı çıkarız?

* Herzaman denediğiniz odada çıkmayabilirsiniz.Bu sizin seçiminizede bağlıdır.Uçma hissi tekniğinde genellikle uçmak istenilen yerde çıkıldığı gözlemlenmiştir.


21)Astral boyut nedir?

* Astral seyahate ilk çıktığımızda şu an bulunduğumuz dünyayı görebildiğimiz bir boyuttayızdır.Fakat semaya doğru dikine sürekli uçulduğunda bir üst boyuta geçeriz.Oradada görüntü tamamen hayal gücümüzle kontrol edilmektedir.İmajinasyondur orada başka varlıklarla iletişime geçilebilmektedir.Kendi deneyimlerim kadarıyla spatyomda astral seyahat daha uzun ama daha hatırlanamaz olmaktadır.Bu sebeple astral seyahat ve kusid rüyalarınızı uyandığınız anda hemen yazın.Astral boyutta ölüler , ve diğer varlıkların bulunduğu bilinmektedir.Fakat siz orada kimin ne olduğunu bilemezsiniz.Sadece bulunuyorsunuz.Daha ileri tekniklerde ölülerle görüşebildiği iddaa edilmektedir.Ben deneyimleyemedim bilmiyorum.Fakat başka varlıklarla iletişime geçilebilmektedir.Çok kısa süreli ve çok hatırlanamaz bir şekilde.Ayrıca oradaki varlıklar siz neye benzetmek istiyorsanız ona benziyor.yani insan gibi görünüyor.çünkü frekans olarka beynimiz ona bir imajinasyon yüklüyor.Spadyumda varlıklarla iletşime geçilip pazarlıklar yapılarak medyumluk faaliyetleri gerçekleştirilmektedir.Daha ilerki boyutlara insanların geçiş izni yoktur.


22)Astral seyahatte kontrol nasıl sağlanır?

* Uçma ve ışınlanma olarka iki yöntem vardır.Işınlanma için gideceğiniz yeri daha önceden görmüş olmanız hatta duruma göre daha önce bulunmuş olmanız gerekir.Fakat uçarak istediğiniz yere gidebilirsiniz.Uçma eylemi için uçma hissi yaşamaya başlar ve bir joystik gibi kendinizi kontrol edebilirsiniz.Hız yükseklik ve alçaklık sizin dilediğinize göre gerçekleşir.Aşırı tepkili ve düşünceli olursanız astral seyahat biter.Dingin ve sadece hissederek hareket etmelisiniz.Daha öncede belirttiğim gibi dur ya kızların yatakhanesinede bir gideyim diyemezsiniz.Düşünce olayı bozar olumlu veya olmusuz olması farketmez.Ama yatakhanede durduğunuzu hissederseniz gidebilirsiniz.Tamamen düşüncesiz ve tepkisiz olmalısınız.


23)Astral seyahatte ilginizi çeken şeyler neler oldu?

* Kediler bizleri görebiliyor ve ney sesini duyabiliyorsunuz.Ayrıca sokakları biraz farklı görüyor olmayan dükkanlar ve sokaklar görebiliyorsunuz.Bu astral seyahatten çıkılmaya başlanıp lusid rüyaya geri dönüleceğini gösterir.gerçeklik yavaş yavaş kayboluyordur

24)Lusid Rüyadan astral seyahate nasıl geçilir?

*Bu astral seyahate çıkmanın en kolay yoludur.Lusid rüya gördüğünüzde rüyada olduğunuzu farkederseniz ve rüya içinde doğal olan deniz göl güneş bitki ağaç gibi bir şeye odaklanıp uçtuğunuzu hissederseniz uçma hissinin klasik başlangıcı olan uçmayı düşündüğüz yerde uçmaya başlarsınız ve astral seyahate geçersiniz.geçtiğinizi çevrenizdeki şeylerin değiştiğini ve gördüğünüz şeylerin şimdiki zaman ve gerçek mekan olduğunu görerek anlarsınız.

YÜKSEK BENLİĞİMİZ İLE İLETİŞİM



Birçok insan Yüksek Benlikleri ile iletişim kuramadıklarını ve sürekli olarak yanıtları başka insanlardan aradıklarını söylüyor. Enerjisel olarak kendi yerinizin dışındaysanız, birilerinin zihninizi tamamen okuyabileceğini biliyor musunuz? Kendi yerinizde olduğunuz zaman, hiç kimse zihninizi ya da düşüncelerinizi okuyamaz.

Birçoğumuz, bilinçaltı zihnimize bağlandığımızda ya görürüz, ya hissederiz veya işitiriz ve Yüksek Benliğimize bağlandığımız zaman, bu aynı biçimi kullanırız. Çoğumuz hislerimiz vasıtasıyla Yüksek Benliğimize bağlanırız; bizler kinestetiğiz (devinduyumsalız). İlk hislerimize güvenebilir miyiz? Çoğu durumlarda, geçmişte başımıza gelen bazı şeyler nedeniyle bunu yapamayız.

İşte çok önemli bir egzersiz. Bir parça kağıt ve bir kalem alın ve sorunuzu yazın: ben neden burada, Dünya’dayım? Bu egzersizde, sorularınızı daima basit tutun, yapabildiğiniz kadar az sözcük kullanın. Zihninize ilk gelen yanıtı yazın, ne olursa olsun, ilk sözcük veya ilk resim ya da ilk his.

Daha fazla ilerlemeden önce zihninizi temizleyin. Önünüzdeki duvarda bir nokta bulun. Gözlerinizle bu noktaya odaklanın. Baş seviyenizi aynı tutarak, gözlerinizi kaldırın, yukarda tavandaki bir noktaya bakın. Bu, zihninizi anında sakinleştirir. Zihniniz sessiz olduğunda, sorunuzu çok hızlı sorun, arka arkaya üç kere:

Neden burada, Dünya’dayım?

Neden burada, Dünya’dayım?

Neden burada, Dünya’dayım?

Zihninize gelen ilk sözcüğü veya düşünceyi yazın. Birçoğumuz şunun gibi yanıtlar alırız: Sevgi, öğretmek, öğrenmek, oynamak, iyileştirmek veya paylaşmak. Eğer “Sevmek için buradayım” gibi bir yanıt alırsanız, bu ne anlama gelir? Bunu bulmak için, Yüksek Benliğinize başka bir soru yazın. İlk sorunuzdan aldığınız sözcüğü kullanarak, şimdi örneğin şöyle sorun, ‘Nasıl seveceğim?’, ‘Nasıl öğreteceğim?’ Nasıl iyileştireceğim veya sevmek ne anlama geliyor? Benden ne öğretmem bekleniyor? Neyi paylaşmam bekleniyor? Aldığınız sözcüğü kullanarak, bir başka soru yazın; her zaman neden burada Dünya’da olduğunuz ile ilgili bir soru olsun. Sorularınızı daima basit tutun, mümkün olduğu kadar az sözcük kullanın.

Bir sonraki soruyu yazarken, zihninizi temizleyin ve yeni sorunuzu üç kez yüksek sesle veya içinizden tekrarlayın. Yanıtınızı yazın. Diyelim ki sıralama şöyle oldu: Neden burada Dünya’dayım? Sevmek için. Sevmek ne anlama geliyor? Gücünü almak anlamına geliyor. Güç ne anlama geliyor?

Yeni sorunuzu yaratmak için, önceki yanıttan aldığınız anahtar sözcüğü kullanarak bu işleme tekrar tekrar devam edin. Kendinize zaman ayırarak, size gelen her şeyi yazmak için beş dakika ayırın. Yapabildiğiniz kadar hızlı ilerleyin. Aldığınız yanıtlar hakkında düşünmeyin. Size garip ve tuhaf gelse bile, gelen ilk sözcüğü kullanın. Onu yazın ve bilinçli olarak yazana kadar, yanıtları hızlı bir şekilde alıncaya kadar soruları ve yanıtları yazın ve sorular sormaya devam edin.

Bunu beş dakika yapın ve sonra size gelmiş olan şeye bakın. Yanıtlarınız ne yarattığınızı ve nasıl yarattığınızı anlamanız için bir anahtar verecektir.



COPYRIGHT © 1993-2008 CLEAR LIGHT ARTS, ADL., All text, graphics and contents © 1993-2008, Clear Light Arts, ADL, unless otherwise noted. Use purpose must be granted by the copyright holder. Unauthorized use, alteration, transformation or reuse is strictly prohibited.

Durugörü Yeteneği ve Geliştirilmesi



Büyük Alman şairi Goethe yıllar sonra olacak bir olayı durugörü yoluyla
görmüştü. Olayı şöyle anlatıyor:

Atın üzerinde Drusenheim'a doğru patikada gidiyordum. Birden bana çok tuhaf 
bir hal oldu. Kendimi, ömrümde hiç giymediğim garip giysiler, gene bir at
üstünde olarak ve aynı patıkada bana doğru geliyor şeklinde görüyordum.

Bu manzaradan kendimi kurtarmaya çalısır çalışmaz sekil kayboldu. Tam sekiz
yıl sonra kendimi, o vizyonda gördüğüm gibi aynı giysilerin içinde ve aynı
patikada buldum.

Burada söz konusu olan, ileride olacak bir olayı aynen görmedir. Ve bu olay
bir durugörü örneğidir.

Durugörü Yeteneğini Elde Etme Çalışmaları

Gözden gelecek uyaranlardan tamamen uzaklaşmak için biraz loş veya hafif mavi ışıkla aydınlatılmış sessiz, gürültüsüz bir oda tercih edilmeli, orada fazla hareket etmeden, rahat bir pozisyonda oturulmalıdır. Zihnen ve bedenen çok yorgun olunduğu zaman, yapılacak deneylerden iyi sonuçlar almak imkansızdır. Hele deneylere yeni başlayanlar, en dinç ve dinlenmiş zamanlarını seçmelidirler. Zaman için, genellikle öğleden. sonra saat 17.00 ile 21.00 arası en uygundur. Bu saatlerde ruhsal melekelerin, en çok açık bulunduğu, tesir alma yeteneklerinin arttığı kabul edilir. Deneye başlarken midenin çok dolu olmaması ve çok boş da olmaması lazımdır; Sonucu almak için telaş, sabırsızlık, acelecilik kesinlikle doğru değildir, Tam bir huzur ve sükün içinde, güvenle, ümitle deneylere başlamalı, sabırla sonuçları beklemelidir.

Her gün deney yapmak, düzenle aynı saatte deneye oturmak yararlıdır. Fakat uzun zaman deneye devam edip yorgun düşünceye kadar uğraşmak hiç doğru değildir. Yorgun düştükçe alıcılık yeteneği azalır. Deney sırasında, zihni meşgul eden her türlü düşünceyi kovup, ümitle göreceğimiz şeyin ne olduğunu araştırmak ve bunun zihinde doğmasını beklemek gerekir.
Zihinde ya görmek istediğimiz şekil doğrudan belirir ya da o şekle ilişkin bir duygu veya anlam zihnimizde canlanıverir. Eğer, birkaç şekil birden geliyorsa,biraz bekleyip bunlardan birinin kuvvetlenmesini istemek gerekir. Söz konusu bu şartlarda, rahat bir koltuğa ve sandalyeye veya divana, bedeni yormayacak bir sekilde oturmalıdır. Önünüzdeki telepati kartlarının yüzleri aşağı gelmek üzere konmalıdır. Daha önce bu şekillere bakılmadan paket iyice karıştırılmalıdır. Sonra elinizi en üstteki kağıda hafifçe koyarak tesirleri almaya, yani en üstteki kartın ne olduğunu bilmeye çalışmalısınız. Aklınıza gelen şekil üzerinde fazla tereddüt etmeden ne olduğunu, bir kağıda sırayla yazmalısınız. Doğru mu, yanlış mı diye kontrol etmeden en üstteki kağıdı paketten çekip yüzü yere gelmek üzere' koyunuz. Sonra çekeceğiniz kagıtları da sıra ile bunun üzerine koyunuz. 25 kartın da çekilip üst üste konması ve böylece sıra ile tahmin ettiğimiz şekillerin yazılması bittikten sonra, sıra ile kontrollere başlanacaktır. Kontroller bittikten sonra doğru olarak bilinen kartların sayısı sayılır. Bilindiği gibi Telepati Kartları 5 tür şekilden oluşan 25 lik bir desteden ibarettir. Yani 5 tane kare, 5 tane yıldız, 5 tane daire, 5 tane artı işareti ve 5 tane de dalgalı hat vardır. Buna göre doğru tahmin etme sayısı 5 den aşağı olursa bir kıymet ifade etmez, en aşağı 5 den yukarı olmalıdır.
Yukarıda anlatılan şartlarda sabırla çalışmalara devam edersek ve kuşkusuz durugörü yeteneğimiz de varsa mutlaka başarılarımız artacaktır. Şunu da belirtmek gerekir ki, bu yetenek az çok herkesde vardır. Bazı kişilerde ise çok fazladır. Özellikle hassas kimselerde, rüyaları genellikle gerçekleşenlerde bu yetenek doğal olarak fazladır.

Spiritoloji'de Durugörü ve Durugörü Medyomluğu

Parapsikoloji'de durugörü, normal duyuların sınırı dışında kalan,geçmiş zamana ve şimdiki zamana ait fizik objelerin paranormal algılanışı olarak tanımlanır. Ancak, spiritolojide durugörü, görsel duyunun bir uzantısı ile edinilerek daha ziyade rehberlerin yardımıyla ve daima, hepimize bahşedilmiş olan psişik mekanizma sayesinde gerçekleşen 'duru görme'dir.
Spiritoloji'de durugörü iki şekilde deneyimlenir: 'Objektif' ve 'Sübjektif' ya da 'Sezgisel'. Objektif Durugörü, medyumun, 'bir ruhsal varlığı (ya da objeyi) sanki fiziki olarak mevcutmuş gibi görmesine denir. Yani, aynen üç boyutlu fizik dünyadaki normal bir insanı gördüğü şekilde görecektir.
Ruhsal ziyaretçi ayakta duruyor ya da her bakımdan canlı gibi görünerek bir iskemlede oturuyor olabilir. Bu sebepten de sanki gözlerle görünüyormuş gibibir izlenim uyandırır, çoğu kez bu vizyon uzun sürmez; sönüp kaybolmadan önce belki de bir ya da iki saniye geçer. Kuşkusuz, ziyaretçi, fiziki olmadığı için de gözlerle algılanabilmesi için gerekli olan ışığı yansıtamaz. Böylece, sanki medyumun, bu vizyonu gözleri ile görmesi gibi bir durum sözkonusu gibiyse de gerçekte böyle olmaz. Yine de, ruhsal alem (spatyom) ile madde alemi arasındaki bağıntıyı da dikkate almamız gerekir, örneğin" ruhsal ziyaretçi havada asılı kalmayıp yerde yürüyormuş gibi görünebilir ve önceden de değinildiği gibi, elleri iskemlenin kollarına dayanmış bir halde otururken de görülebilir. Bir ruhsal formla maddi objeler arasında böyle bir bağıntının nasıl tesis edildiği hakkında pek birşey bilmememize rağmen,bu hususun, ruhsal ziyaretçinin fizik dünyaya ait objelerin farkında olduğunu gösterdiği muhakkaktır.

Mantıki bir hipotez olarak, medyumun ruhsal varlıkları bu şekilde, ruhsal bedenine ait olan ve surlu zihnin vizyonu gözlemlediği zihin aynasına bu vizyonu aktaran ruhsal gözü vasıtasıyla gözlemleyebildiği ileri sürülebilir. Çoğukez, bu türden klervoyan bir vizyonun hatırası son derece canlı olup, her an için güçlü bir şekilde zihinde canlandırılabilir.

Objektif Durugörü az rastlanır bir yetenek olmasının yanısıra, Sübjektij (Sezgisel) Durugörü ile bir ara­da görülür. Durugörü kanalıyla genel olarak algılanan vizyon türü sübjektif vizyondur. Sübjektif Durugörü, ruhsal bir varlığa ya da objeye ait bir düşünce resminin, irtibat halinde olan bir medyumun zihin aynasına ve dolayısıyla şuuruna medyumun ruhsal zihni vasıtasıyla ak­tarılmasına denir.Sübjektif vizyon medyumun hafızasından gelmeyip, ruhsal bir kaynaktan projekte edilir. Herhangi bir resmi, örneğin bir çehreyi, bizim bir fotoğrafı bir sahne üzerine projekte ettiğimiz gibi,zihin aynasına projekte etmek:ruhsal varlıkların kudretleri dahilindedir. Projekte edilen çehrenin tanınması için canlı gibi ve tam olması ayrıca fizik yaşam sırasında sahip olunan özellikleri taşıması gereklidir. Bu vizyontar, istisnasız öylesine nettir ki, medyum böylece, vizyon kimin için gönderilmişse o şansa apaçık bir tanımlama yapabilir.
Medyumluğa yeni başlayan bir kimse için ilk vizyonlar sanki hayal gücünden doğuyormuş gibi gelebilirler . Bu vizyonların hatıralarının çok daha canlı ve kalıcı olmalarının dışında, bunların ruhsal olup olmadığı hakkında kuşkuya düşmek doğaldır. Bunu anlamanın en iyi yolu, celsede hazır bulunanlara vizyonun . veçhelerinin herhangi bir kimse tarafından bilinip bilinmediğini sorarak, kanıtlar aramaktır ve bir durugörü vizyonunun arkasında daima bir amaç vardır ve tecrübesiz medyumun irtibatı sürdürebilmesi halinde, vizyon ya da sezgisel düşünce şeklinde, kanıt olacak daha başka işaretlerin gelmesi muhtemeldir.
Bir medyumun klervoyanlığını kabul ettirebilmesindeki başarısı, hiçbir şey katmadan sadece gördüklerine sadık kalarak yapacağı tariflere bağlıdır. Medyum, durugörü vizyonunun ne anlama geldiğine dair kendi yoru­munu işin içine katmamalıdır. Buna güzel bir örnek olacak klasik bir vaka vardır:
Tecrübeli bir medyum spatyoma intikal eden eşi hakkında bir bayana uzun, ayrıntılı ve kanıtlara dayalı bir tarif yapar ve başarılı olur. Bunu, aile çevresi ve ilgilendikleri konular hakkında daha başka kanıtlar izler. Medyom, sonra, bayanın eşi için, «Ördek yetiştiriyordu,» der, fakat bu husus reddedilir. Medyum söylediği üzerinde ısrar ettikçe, bayanda kabul etmemekte direnir. Sabrı tükenen medyom « ‘’Şu anda, yukarıya ve üstüne doğru kıvrılan kuyruğuyla ördeği görüyorum,» diye gördüğü vizyonu açıklar. Bu sözün üzerine kendini gülmekten alıkoyamayan bayan, 'Ne demek istediğimi şimdi anlıyorum, zira aile adımız Drake idi,' diyerek durumu açıklığa kavuşturur.
Bu örnekte, projekte edilen ördek resmini gören medyom bu vizyonun üzerine kendi yanlış yorumunu ekleyince başarılı olamamış, fakat sadece gördüğünü tarif eder etmez de hemen kabul edilmiştir. Bir durugörü vizyonu projekte eden ruhsal varlık, eğer fizik yaşamdaki deneyimleri ile ilgili bazı kanıtlar sunmak isterse, rnedyumun zihnine, örneğin bir beyaz teriyer'in (bir cins av köpeği )' resmini gönderir ve bu resim medyomun zihin aynasına aynı şekilde aktarılır. Bundan sonra, medyumun şuuruna 'bir beyaz teriyer' kelimelerini verecek olan, köpeklerin cinsleri ve renkleri hakkındaki kendi bilgisidir. Durugörü, ıstisnasız olarak, çehrelerin, insanların, giyimlerin, objelerin resimlendirilmesi ile isimler ve daha başka düşünce direktifleri veren bir düşünce akımının, sürekli bir akış halinde birbirini izleyen bir bileşimidir.
Tecrübesiz bir medyumun ruhsal varlıklarla arasındaki yakınlık ve irtibat güçlendikçe, durugörü vizyonu sembolik işaretler ve durumlar halini alabilir. Bu işaretler simetrik bir desen şeklinde olabilir çoğukez, koyu bir fon önünde beyaz ışık içerisinde görünürler (renklide olabilirler). Sembolik durumlar ise medyomun bilmediği kişi ve yerlerin resimlendirilmesi şeklinde sunulabilir. Bazen de bunların spiritüel bir anlamı bulunabilir.
Medyum, 'sezgisel karakterdeki durugörü vizyonlarını almaya alıştıkça, özel durumlarda objektif durugörü de deneyimleyebilir. Medyum, hiçbir zaman, arzuladığı durugörü tipini önceden aramaya kalkmamalıdır, bu doğal olarak gelmeli ve geliştirilmelidir. Durugörü, sadece, irtibat halindeki bir medyumun zihin aynasının, bir ruhsal varlık ya da rehber tarafından resimlere ve düşüncelere maruz bırakılmasıdır. Hiçbir medyum bunu kendiliğinden yaratamaz ; bu yöndeki bir zorlama sonucunda gerçek durugörünün yerini medyumun hayal gücü alacaktır ve bu da medyumun kendi gelişimini engelleyecektir.
Durugörü medyumluğunun bağlı olduğu beden enerji merkezi, iki kaşın arasında yer alan 'üçüncü göz' dür ['ajna]. Bedenin yedi enerji merkezinin (bu enerji merkezlerine 'Şakra' adı verilir) altıncısı olan 'üçüncü göz'ün hipofiz bezi ile, ve beyin epifizi ile bağlantılı olduğu kabul edilir. Eğitildiği ve doğru bir şekilde kullanıldığı takdirde, daha kolayca gözlemlenebilmeleri amacıyla, psişik görüntüleri netleştirir, büyütür ya da küçültür. Bu merkezin ya da 'şakra'nın geliştirilmesi için kişi kendi üzerinde sıkı bir disiplin uygulamalıdır .

Küçük Şeylerden Zevk Almaya Bakın / George Carlin



Küçük şeylerden zevk almaya bakın.
'Zorunlu olmayan sayıları çöpe atın: yaş, kilo, boy. 
Doktorunuz düşünsün onları. Bunun için ücret alıyor sizden.
Sadece neşeli arkadaşlarınız olsun.
Suratsızlar, negatifler sizi aşağı çeker.

Öğrenmeyi sürdürün:
Bilgisayar, el sanatları, bahçecilik, ne olursa.
Beyniniz atıl kalmasın. Atıl kafa, iblisin tezgahıdır.
İblisin adı da, “alzheimer”dır.

Sık sık, uzun uzun, vargücünüzle gülün.
Soluksuz kalıncaya kadar gülün.

Gözyaşları olacaktır.
Katlanın, yas tutun, başka yaşantılara geçin.

Sevdiklerinizle doldurun çevrenizi; aile, kedi, köpek, kuş, balık, yadigarlar, müzik, bitkiler, hobiler, ne olursa. Eviniz sığınağınızdır. Tadını çıkartın.

Sağlığınızın kıymetini bilin. İyiyse üstüne titreyin.
Bozuksa düzeltin.
Siz kendiniz düzeltemiyorsanız yardım sağlayın.

Vicdan azabından uzak durun.
Çarşı pazarda gezin, komşu illerde ya da dış ülkelerde dolaşın;
ama sakın suçluluk, pişmanlık duygusuna yönelmeyin.

Sevdiğiniz insanlara onları sevdiğinizi söyleyin,
hissettirin her fırsatta.

Unutmayın ki yaşam, aldığımız soluklarla değil, soluk
kesen anlarla ölçülür




3 Ocak 2014 Cuma

MEDİTASYONA YENİ BAŞLAYANLARA TAVSİLER



Meditasyon yapmaya çalıştığınız zaman, telefonun fişini çekin, kendinizi bağımsız kılın. Meditasyon yaptığınızı, bir saat boyunca kimsenin kapıyı çalmamasını bildiren bir not koyun kapıya. Meditasyon yapacağınız alana girdiğiniz zaman ayakkabılarınızı çıkarın, sadece ayakkabılarınızı çıkartmakla da kalmayın, kafanızı meşgul eden şeyleri de dışarı da bırakın. Bilinçli olarak, ayakkabılarla birlikte her şeyi terk edin. Meditasyon alanınıza her şeyden kurtulmuş olarak girin.

Yirmi dört saatten bir saat alınabilir. Meşguliyetlerinize, arzularınıza, düşüncelerinize, ihtiraslarınıza, tasarılarınız yirmi üç saat ayırın. Sadece bir saati ayırın; sonunda sadece bu saatin yaşamınızın gerçek saati olduğunu anlayacaksınız; şu yirmi üç saat tam bir savurganlıktır. Bu bir saat kurtarılmıştır sadece; tüm diğerleri atık kanalına akıp gitmiştir.

Doğru Yer

Meditasyona değer katan bir yer bulmalısınız. Örneğin; bir ağacın altına oturmak yararlı olacaktır. Ağaçlar sürekli meditasyon halindedirler. Sessiz, bilinçsiz oluş, bu meditasyondur. Bir ağaç halini almaktan bahsetmiyorum; bir Buda olmalısınız! Ama, Buda’nın ağaçla ortak bir şeyi vardır. O bir ağaç gibi yeşildir, bir ağaç özü gibi özsuyuyla doludur, bir ağaç gibi kutsayıcıdır -bir farkla elbette. O bilinçlidir, ağaç bilinçsizdir. Bu da büyük bir farktır, yeryüzüyle gökyüzü arasındaki fark gibi.

Doğanın henüz bozulmamış, kirletilmemiş olduğu bir yer bulun. Böyle bir yer bulamıyorsanız, kapılarınızı kapatıp, kendi odanızda oturun. Mümkünse evinizde, meditasyon için bir köşe hazırlayın, ama özellikle meditasyon için. Neden özellikle meditayon için? -çünkü, her türlü eylem kendi titreşimini yaratır. Bu yer meditasyon yaptığınız her gün, meditasyon da olduğunuz sıradaki titreşiminizi özümser. Ertesi gün geldiğinizde, bu titreşimler yeniden size el atarlar. Yardım ederler, gidip gelirler, yanıt verirler.

Bir kişi gerçekten meditasyoncu haline geldiğinde, bir sinema binasının önünde oturarak ya da bir demiryolu peronunda da meditasyon yapabilir.

On beş yıl boyunca ülkenin dört bir yanına yolculuk ettim. Hiç fark etmez. Bir kez kendi varlığınıza kök saldıktan sonra hiçbir şey fark etmez. Ama yeni başlayanlar için böyle değildir.

Ağaç kök saldığı zaman, bırakın rüzgar ve yağmur gelsin, bulutlar gökgürültüleri koparsın; hepsi iyidir. Ağaca bütünlük verir. Ama, ağaç küçük, narin olduğu zaman küçük bir çocuk bile oldukça tehlikelidir ya da oradan geçen bir inek onu yok etmeye yeter.

Rahat Olun

Bedeninizi unutabileceğiniz bir duruş gereklidir. Rahatlık nedir? Bedeninizi unuttuğunuz zaman, rahatsınızdır. Bedeniniz sürekli size hatırlatıldığı zaman rahatsızsınızdır. Bu yüzden ister bir iskemleye, ister yere oturun, sorun değildir bu. Rahat olun, çünkü bedende rahat değilseniz, daha derindeki katmanlara ait öteki mutluluklara uzanamazsınız; ilk katman atlanınca, diğer katmanların hepsi kapanır. Gerçekten mutlu, bahtiyar olmak istiyorsanız, en baştan başlayın. Bedenin rahatlığı, içsel coşkunluklara ulaşmaya çalışan bir kişinin temel gereksinimidir.

Kimseye hiçbir zaman sadece oturup başlamasını söylemem. Başlamanın kolay olduğu yerden başlayın. Aksi halde, gereksiz birçok şey hissetmeye başlarsınız- orada bulunmayan şeyleri.

ÖZGÜRLÜĞE GÖTÜREN TAVSİYELER

Meditasyonda birkaç unsur vardır; yöntem ne olursa olsun, her yöntemde bu birkaç unsur gereklidir. Birincisi gevşeme durumudur: Akılla savaşım yok, aklı denetlemek yok, yoğunlaşma yok. İkincisi, neler olduğunu gevşek bir farkındalıkla, hiçbir müdahale olmaksızın sadece aklı gözlemleme. Üç unsur şunlardır: Gevşeme, gözleme yargıda bulunmama; yavaş yavaş üzerinize büyük bir sessizlik çöker. İçinizdeki her hareket kesilir. Sizsiniz, ama “Ben’im” in hiçbir anlamı yok -yalnızca katışıksız bir uzam. Birçok meditasyon yöntemi üzerine konuştum . Bunlar yapı itibariyle farklılık gösterirler; ama, temel nitelikleri aynı kalır: Gevşeme, gözlemcilik, yargıdan kaçınma.

Sabırlı Olun

Telaş içinde olmayın. Telaş etmek, çoğunlukla gecikmeye neden olur. Susadığınız zaman sabırla bekleyin -bekleyiş ne kadar yoğun olursa, beklediğiniz şey o kadar erken gelir.

Tohumu serptiniz, şimdi gölgeye oturup ne olduğunu gözleyin. Tohum çatlayacak, çiçek açacaktır; ama süreci hızlandıramazsınız. Her şey zamana gereksinmez mi? Çalışmalısınız ama sonuçları Tanrı’ya bırakın. Yaşamda hiçbir şey boşa gitmez; özellikle de gerçeğe doğru atılmış adımlar.

Aynı zamanla sabırsızlık çıkagelir; sabırsızlık şiddetli istekle gelir, ama bir engeldir bu. Şiddetli isteği muhafaza edip, sabırsızlığı fırlatıp atın.

Sabırsızlığı şiddetli istekle karıştırmayın. Şiddetli istekte mücadele değil, özlem vardır; sabırsızlıktaysa özlem değil, mücadele vardır. Özlemde istek değil, bekleyiş vardır, sabırsızlıkta ise bekleyiş yerine istek vardır. Şiddetli istekte sessiz gözyaşları vardır, sabırsızlıkta dinmeyen bir mücadele vardır.

Gerçeğe akın edilemez, mücadele yoluyla değil, teslim olma yoluyla ulaşılır ona. O, tümüyle teslim olmak suretiyle fethedilir.

Sonuç Aramayın

Ego sonuca yönelir, akıl her zaman sonuçlara şiddetli bir istek duyar. Akıl hiçbir zaman eylemin kendisiyle ilgilenmez, sonuca ilgi duyar: “Bundan ne elde edeceğim?” Akıl herhangi bir eylemde bulunmadan bir şey elde etmeyi başarabilirse, en kestirme yolu seçer.

Bu nedenle eğitimli insanlar çok kurnaz olurlar, çünkü kestirme yolları bulabilirler. Yasal yollardan para kazanmak bütün yaşam sürenizi alır. Ancak kaçakçılık yaparak, kumar oynayarak ya da başka bir şey yaparak -bir siyasi lider, başbakan, devlet bakanı olarak- o zaman bütün kestirme yollar elinizin altındadır. Eğitimli kişi kurnaz olur. Bilge olmaz, yalnızca akıllı olur. O kadar kurnaz olur ki hiçbir şey yapmadan her şeye sahip olmak ister.

Yalnızca sonuca yönelmeyenler meditasyon yapabilirler. Meditasyon herhangi bir amaca yönelmeyen bir durumdur.

Farkındalığı Değerlendirin

Farkında olduğunuz sırada, farkındalıktan zevk alın; farkında olmadığınız sırada farkında olmamanın tadını çıkarın zevk alın. Burada yanlış bir şey yoktur; zira, farkında olmamak bir dinlenme gibidir. Aksi halde, farkındalık bir gerilim haline gelir. Yirmi dört saat uyanık durursanız, kaç gün hayatta kalabileceğinizi sanıyorsunuz? Bir insan gıdasız üç ay yaşayabilir; üç hafta içinde aklını kaçırıp, intihara teşebbüs edecektir. Gündüz tetiktesiniz, gece gevşeyip dinlenirsiniz, bu gevşeme gündüz daha tetikte, dinç olmanıza yardım eder. Dinlenme sürecinden geçmiş olan enerjiler, sabah yeniden daha canlı olurlar.

Meditasyonda da aynı şey olur: Birkaç dakika boyunca mükemmel bir biçimde farkındasınız, doruktasınız; birkaç dakika boyunca da vadide, dinlenmedesiniz. Farkındalık yok oldu, unuttunuz onu. Ama, bunda yanlış olan nedir?

Basittir bu. Farkında olmamak sayesinde, farkındalık taptaze, genç olarak tekrar yükselecektir ve bu sürecektir. Her ikisinin de tadını çıkarabilirsiniz, bir üçüncü haline gelirsiniz; anlaşılması gereken nokta da budur; ikisinin de tadını çıkarabilirseniz, bu, her iki durumda da olmadığınız anlamına gelir -ne farkındalık ne de farkında olmama- siz ikisinden birden zevk alan birisiniz.

MEDİTASYON BİR HÜNERDİR

Meditasyon öyle gizemli bir şeydir ki, hiç ayrılık olmaksızın bir bilim, bir sanat, bir hüner diye adlandırılabilir.

Yapılması gereken açık ve seçik bir teknik olduğundan bir bakıma bilimdir. İstisnaları yoktur, hemen hemen bilimsel bir yasadır.

Ama, farklı bir görüş açısından, onun bir sanat olduğu da söylenebilir. Bilim aklın genişletilmesidir -matematiktir, mantıktır, ussaldır.

Meditasyon akla değil, kalbe aittir -mantık değildir, sevgiye daha yakındır. Öteki bilimsel etkinliklere değil, daha çok müziğe, şiire, resme, dansa benzer; bundan dolayı bir sanat denilebilir ona.

Ama meditasyon öyle bir gizemdir ki, “bilim” ve “sanat” adı verilmesi onu tüketmez. O bir hünerdir -o hüneri ya kazanırsınız ya da kazanamazsınız. Hüner, bilim değildir, öğretilemez. Hüner, bir sanat değildir. Hüner, insan kavrayışının en gizemli unsurudur.

Çocukluğumda bir ustaya gönderildim, usta bir yüzücüye. O, kasabanın en iyi yüzücüsüydü, suya bu kadar çok sevgi duyan bir kişiye hiç rastlamadım. Su onun tanrısıydı; ona tapardı, nehir de onun eviydi. Erken saatte -sabahın üçünde- onu nehirde bulabilirdiniz. Akşam da nehir de bulurdunuz onu; gece ise nehir kıyısında oturmuş, meditasyon yaparken bulurdunuz. Tüm yaşamı, nehre yakın olmak üzerine kuruluydu.

Ona teslim edildiğim zaman -yüzmeyi öğrenmek istiyordum- bana baktı ve bir şey hissetti. “Ama yüzmeyi öğrenmenin bir yolu yoktur, seni suya atabilirim; o zaman yüzme kendiliğinden gelir. Onu öğrenmenin yolu yoktur, öğretilemez. O bir bilgi değil, bir hünerdir” dedi.

Ve öyle yaptı beni suya atıp, kendisi kıyıda durdu. İki üç kez dibi boyladım; neredeyse boğulacakmışım gibi hissettim. O, sadece orada duruyordu; bana yardım etmeyi denemedi bile. Kuşkusuz yaşamınız tehlikede olduğu zaman, elinizden ne gelirse yaparsınız. Böylece ben de ellerimi oynatmaya başladım -gelişi güzel, telaşlı hareketlerdi, ama beceri kendiliğinden geldi. Yaşamınız tehlikede olduğu zaman, elinizden gelen her şeyi yaparsınız… Ve ne zaman elinizden geleni tümüyle yapsanız, bir şeyler olur!

Yüzebildim! Dehşete düşmüştüm! “gelecek sefer” dedim, “beni suya atmanıza gerek yok -kendim atlayacağım. Doğal can simidinin beden olduğunu biliyorum şimdi. Yüzme söz konusu değil, mesele su unsuruyla uyum sağlamakta. Su unsuruyla bir kez uyum sağladınız mı, o sizi korur.”

O zamandan beri çok sayıdaki kişiyi yaşam nehrine attım. Kenarda durdum sadece…Eğer atlamayı göze alırlarsa, hemen hiçbiri başarısızlığa uğramaz. Birey öğrenmek zorundadır.

Hüneri elde etmeniz belki birkaç gün alabilir. O bir hünerdir, sanat değildir. Meditasyon bir sanat olsaydı öğretilmesi pek kolay olabilirdi. Bir hüner olduğu içindir ki, denemek zorundasınız; onu yavaş yavaş elde edersiniz. Ve biraz çaba göstermelisiniz sadece.

MEDİTASYON

İlk ve Son Özgürlük – OSHO

Düşüncen Nereye Enerjin Oraya


Düşünce Gücüyle Tedavi - Louise Hay






Hastalandığımız zaman, yüreğimizi gözden geçirelim. Acaba kimi affetmeye ihtiyacımız var?

Course in Miracles şöyle der: "Tüm hastalıklar affetmeme durumundan kaynaklanır. Ne zaman hasta oluyorsak, affetmemiz gereken kişinin kim olduğunu düşünmeliyiz."

Bu düşünceye şunu da eklemek istiyorum: Affetmekte en çok zorlandığınız kişi, BIRAKMAYA EN ÇOK GEREKSİNİM DUYDUĞUMUZ KİŞİDİR. Affetmek bırakmak, vazgeçmek demek. Göz yummak demek değil. Tümüyle bırakmak demek. NASIL affedeceğimizi bilmek zorunda değiliz. Yapacağımız tek şey affetmeye İSTEKLİ OLMAK. Evren nasılların üstesinden gelir.
Kendi acımızı çok iyi anlayabiliyoruz. Çoğumuzun anlamakta güçlük çektiği şey, en çok affetmeye gereksinme duyduğumuz ONLARIN da acı çekmiş olmaları.

Şunu anlamalıyız ki, onlar da o an içindeki anlayış, farkındalık ve bilgi kapasitelerine göre yapabildiklerinin en iyisini yapıyorlardı.

İnsanlar, bana geldiklerinde, sorunları ne olursa olsun -hastalık, parasızlık, doyumsuz ilişkiler ya da tıkanmış yaratıcılık duyguları- yalnızca tek şey üzerinde çalışırım. KENDİNİ SEVMEK.

Kendimizi OLDUĞUMUZ GİBİ ONAYLADIĞIMIZ, sevdiğimiz ve kabul ettiğimiz zaman, her şey yoluna giriyor. Küçük mucizeler her yerde görülüyor.
Sağlığımız düzeliyor, daha çok kazanıyoruz, ilişkilerimiz daha doyumlu hale geliyor, kendimizi çok yaratıcı ve doyurucu biçimlerde ifade etmeye başlıyoruz. Tüm bunlar çabalamadan, kendiliğinden oluyor.

********************************************
Her birimiz bu gezegende zaman ve mekândaki belirli bir noktada yeniden bedenlenmeye karar veriyoruz. Manevi evrim yolunda gelişmemize yardımcı olacak belirli bir dersi öğrenmek için buraya gelmeyi seçtik. Cinsiyetimizi, rengimizi, ırkımızı, ülkemizi kendimiz seçiyoruz ve bu yaşamda üstünde çalışmak istediğimiz kalıpları bize yansıtabilecek en uygun anne babayı da biz belirliyoruz.

Ama büyüdüğümüzde, işaret parmağımızı onlara yönelterek suçluyoruz:

"Benim böyle olmamın nedeni sizsiniz."

Aslında onları seçen biziz, çünkü aşmamız gereken engeller için onlar mükemmel bir seçimdi.

İnanç sistemlerimizi çok küçük yaşlarda ediniyoruz ve yaşamımızı bu inanç sistemlerine uygun deneyimleri yaratarak sürdürüyoruz. Hayatınıza şöyle bir dönüp bakın. Ne kadar sık aynı deneyimi yaşadığınıza dikkat edin. Bu deneyimleri tekrar ve tekrar yarattınız, çünkü bunlar size, kendiniz hakkında inandığınız şeylere aynalık ediyordu. Aynı sorunla ne kadar uzun süre yaşadığımız, sorunun ne kadar önemli olduğu ya da yaşamımıza yönelik ne kadar tehlike taşıdığı hiç önemli değil.

****************************************************
Sevgi hiç beklemediğimiz zamanda, sevgiyi aramadığımızda gelir. Sevgi avına çıkmak asla doğru eşi bize getirmez. Sadece özlem ve mutsuzluk yaratır. Sevgi hiçbir zaman dışımızda değildir;içimizdedir.

Sevginin hemen şimdi size gelmesi için ısrarcı olmayın. Belki henüz hazır değilsiniz, belki istediğiniz sevgiyi hayatınıza çekecek kadar gelişmediniz.
Sadece hayatınızda biri olsun diye, ilk önünüze çıkana razı olmayın. Standardınızı koyun. Kendinize ne tür bir sevgi çekmek istiyorsunuz? Bir ilişkide gerçekten olmasını istediğiniz özelliklerin listesini yapın. Bu özellikleri kendinizde geliştirdiğinizde o özelliklere sahip bir insanı hayatında çekeceksiniz.

Sevgiyi sizden uzakta tutan şeyin ne olduğunu araştırın. Eleştiri korkusu mu? Değersizlik duygusu mu? Mantıkdışı standartlarınız mı? Film yıldızı imajı mı? Yakınlaşma korkusu mu?

Sevilmeye layık olmadığınız inancı mı?

Geldiği zaman sevgiye hazır olun. Ortamı hazırlayın ve sevgiyi beslemeye hazır olun. Sevecen olun, sevilen olacaksınız.

Sevgiye açık ve algılayıcı olun.

***************************************************************
Gerçekten ne kadar inatçı olduğunuzu bilmek istiyorsanız, değişmeye hazır olup olmadığınızı düşünün. Hepimiz hayatımızın değişmesini, daha kolay ve iyiye doğru gitmesini istiyoruz, ama yeter ki biz değişmek zorunda olmalıyım. Onların değişmesini tercih ederiz. Bunun olması için, biz içimizde değişmeliyiz. Düşünme biçimimizi, konuşma biçimimizi, kendimizi ifade etme biçimimizi değiştirmeliyiz. Tüm bunlardan sonra ancak dış dünyamızdaki değişimler oluşacaktır.

İşte bu atılacak bir sonraki adım. Artık sorunlarımızın ne olduğu ve nereden geldikleri konusunda oldukça bilgiliyiz. Şimdiyse değişmeye istekli olma zamanı.

Ben de oldukça inatçı biriyim. Şimdi bile bazen, hayatımda bir değişiklik yapmaya karar verdiğimde, inatçı damarım kabarır ve düşüncelerimi değiştirmeye karşı direncim güçlenir. Geçici bir süre kendimi haklı görür, kızar ve kabuğuma çekilirim.

Evet, bunca yıllık çalışmalarımdan sonra bile hâlâ arada sırada böyle durumlar yaşarım. Bu da benim öğrenmem gereken derslerden biri. Ama artık böyle duyguları yaşadığım zaman, çok önemli bir değişim noktasına parmak bastığımı biliyorum. Hayatımda verdiğim her değişim kararında, yeni farkına varmam gereken, derinlerde gömülü bir inancın su yüzüne çıkacağını hissediyorum. Bu yüzden de daha derinlere inmem gerekiyor.

Her eski katman, yeni düşünceye yerini bırakmak için çözülmek zorunda. Bazıları kolay oluyor, bazılarıysa iri bir kaya parçasını bir tüyle kaldırmaya çalışmak gibi.

Değiştirmek istediğimi söylediğim bir konuda eski inancıma ne kadar sıkı sıkı sarılıyorsam, ondan kendimi kurtarmamın da o kadar önemli olduğunu biliyorum.

Bunları ancak öğrenerek başkalarına öğretebilirim.

Bana öyle geliyor ki, gerçekten iyi öğretmenler, her şeyin kolay olduğu mutlu aile yuvalarından gelmiyorlar. Çok acı ve zorlukların yaşandığı ortamlarda yetişmiş oldukları için, şimdi bulundukları noktaya adım adım uğraş vererek geliyorlar. Başkalarına özgürleşmede yardım edebilmeleri de bu sayede oluyor, iyi öğretmenlerin çoğu sürekli kendi üzerlerinde çalışmaya devam ediyorlar.

Daha derinlerdeki katmanlardaki sınırlamalardan kendilerini kurtarmak, özgür kılmak için sürekli çalışıyorlar. Bu, ömür boyu süren bir uğraş oluyor.
Eskiden yaptığım inançları değiştirme çalışmalarımla bugünküler arasındaki en büyük fark, şimdi bu inançlardan kurtulmak için kendime kızmam gerekmemesi. Artık içimde değişmesi gereken bir şey bulduğum için kötü bir insan olduğum inancını seçmiyorum.

**************************************************************
KIRGINLIK, YARGILAMA, SUÇLULUK VE KORKU HERŞEYDEN ÇOK SORUN YARATIR
İnandıklarım
Louise Hay

Bu dört duygu hem bedenimiz, hem de yaşamımızdaki temel sorunların kaynağı oluyor. Bu duygular, yaşam deneyimlerimizin sorumluluğunu almak yerine, başkalarını suçlamaktan kaynaklanıyor. Evet, yaşamımızdaki her şeyden yüzde yüz sorumlu olursak, suçlayacak kimse kalmayacak değil mi? “Dışarıda” olan herşey, iç düşüncemizin aynası. Diğer insanların kötü davranışlarına göz yummuyorum, ama bize böyle davranacak olan kişileri bize çeken şey, KENDİ inançlarımız.

Eğer kendinize şunları söylüyorsanız: “Herkes bana şöyle şöyle davranıyor, beni yargılıyor, asla benim için bir şey yapmıyor, beni paspas gibi kullanıyor, sömürüyor…” o zaman bu sizin DÜŞÜNCE KALIBINIZ.

İçinizdeki bazı düşünceler, bu tür davranışları gösteren kişileri yaşamınıza çekiyor. Bu tür düşüncenizi değiştirdiğiniz zaman, o tür kişiler de başka kapıya gideceklerdir. Artık o insanları hayatınıza çekmeyeceksiniz. Bu dört olumsuz duygu, fiziksel boyutta da ortaya çıkıyor. Kırgınlık (gücenme, darılma, öfke) uzun zaman içte tutulduğunda bedeni yemeye başlıyor ve kanser dediğimiz hastalığa neden oluyor. Sürekli kendimizi ya da başkalarını eleştirmek, yargılamak romatizmanın kaynağı. Suçluluk duygusu daima ceza arar ve bu ceza da ağrılar yaratır. Korku ve gerginlik kellik, ülser hatta ayak ağrılarına neden oluyor. Kırgınlık (gücenme, darılma) duygusundan bağışlama yoluyla kurtulmak kanseri bile yeniyor.

*********************************************************************

Enerji Alıştırması / Barbara Marciniak



Dikkatinizi nefesinize verin, ciğerlerinizin ışıkla dolduğunu canlandırarak nefesinizin bedeninize girişini izleyin. Kan dolaşımınızın bu yüklü enerjiyi özümseyerek bedeniniz boyunca dağıttığını canlandırın. Her nefes verişinizde bedeninizin gevşeyip kendisini akışa bir akışını hissedin. Nefes almaya devam ederken mutlu olmanıza yardım eden on iki enerji ile çevrelendiğinizi hayal edin. Varlıklarını incelerken bir güvenlik ve rahatlık duygusu deneyimleyin. Her bir enerjinin gözlerinin derinliklerine bakın, sonra bakışınızı başka bir yöne çevirerek onu çevreleyen enerji alanını okuyun.

Göbek ve kalbinizden gelen tanıdık, güçlü bir çekiş deneyimlerken bedeninizden çıkarak dans eden ışık lif ve ışınlarını canlandırın. On iki rehber başka bir şimdiye göz atma olanağı sunarken bedeniniz farkındalıkla titreşiyor. Hepsini olanca canlılığıyla deneyimleyin. Kendinize her bir rehberin temsil ettiği zaman ve gerçekliğe bakma izni verin. Bırakın yükselsin anılarınız, gerçekliklerin yolunu gösteren haritalara benzeyen zaman hatlarını hissedin. Her bir rehberin enerji alanına doğru ilerledikçe çakra merkezlerinizden çıkan ışık liflerini izleyin. Kendinizi bulduğunuz yer neresi? Deneyimleyin ve gözlemleyin.

Belki yağan yağmurun tatlı sesini işitiyorsunuz ya da terkedilmiş bir yol boyunca esen soğuk rüzgarın uğultusunu. Balta girmemiş bir ormanda olabilirsiniz ya da yağmur ormanı, kar kaplı doruklar, çöller, ırmaklar, okyanus ve ovalarda. Dünyanın her köşesi kendisine ilişkin anı ve gizemli ipuçları barındırır. Bırakın zaman hatları sizi başka bir şimdinin derinliklerine taşısın. Dünyayı on iki zaman hattından deneyimleyin ve sizin kendinizi ve yıldızlarla bağlantınızı tanımanız açısından en önemlisinin hangisi olduğunun gösterilmesini isteyin.

Her yerde canlı olan varoluşu bağlantılandıran canlı bir ağ, ızgara olan ışık ağını hissedin. Yaşam yaşamı izlerken ağın hatlarının zekayı taşıyışını hayal edin. Dünyayı uzayda asılı mavibeyaz bir mücevher gibi hayal edin. Kendi zaman alanında sarayını kurmuş olan, bu büyük ışık koridorları boyunca değerli taştan bir durak gibi olan Dünya uzayda asılı mavibeyaz bir mücevher. Dünyaya uzaydan bakın ve farklı zamanlardan gelerek sizi anımsamaya çağıran güçlü bir çekim hissedin. Geçmiş olayları mı hatırlıyorsunuz? Zaman, uzay ve Dünya kavramlarınız ışık ağında karışırken kendinize bunu sorun.

Şimdi de ayın biraz ötesinde, uzayda kesişen enerji hatlarının arasından bakın. İşaret levhalarında neler yazılı? Güvenilir rehberleriniz hangi yıldız yan yollarını işaret ediyor? Dünyayı ve kendinizi ifade edilip deneyimlenecek sonsuz olanaklardan ötürü onurlandırırken bırakın ruhunuz anın canlılığını özümsesin. Varoluşun, oyunu öğrenmemizi sağlayan büyük gücü olan ışık ağına özel bir övgü sunun.

Barbara Marciniak