Subscribe:

Ads 468x60px

3 Ocak 2014 Cuma

MEDİTASYONA YENİ BAŞLAYANLARA TAVSİLER



Meditasyon yapmaya çalıştığınız zaman, telefonun fişini çekin, kendinizi bağımsız kılın. Meditasyon yaptığınızı, bir saat boyunca kimsenin kapıyı çalmamasını bildiren bir not koyun kapıya. Meditasyon yapacağınız alana girdiğiniz zaman ayakkabılarınızı çıkarın, sadece ayakkabılarınızı çıkartmakla da kalmayın, kafanızı meşgul eden şeyleri de dışarı da bırakın. Bilinçli olarak, ayakkabılarla birlikte her şeyi terk edin. Meditasyon alanınıza her şeyden kurtulmuş olarak girin.

Yirmi dört saatten bir saat alınabilir. Meşguliyetlerinize, arzularınıza, düşüncelerinize, ihtiraslarınıza, tasarılarınız yirmi üç saat ayırın. Sadece bir saati ayırın; sonunda sadece bu saatin yaşamınızın gerçek saati olduğunu anlayacaksınız; şu yirmi üç saat tam bir savurganlıktır. Bu bir saat kurtarılmıştır sadece; tüm diğerleri atık kanalına akıp gitmiştir.

Doğru Yer

Meditasyona değer katan bir yer bulmalısınız. Örneğin; bir ağacın altına oturmak yararlı olacaktır. Ağaçlar sürekli meditasyon halindedirler. Sessiz, bilinçsiz oluş, bu meditasyondur. Bir ağaç halini almaktan bahsetmiyorum; bir Buda olmalısınız! Ama, Buda’nın ağaçla ortak bir şeyi vardır. O bir ağaç gibi yeşildir, bir ağaç özü gibi özsuyuyla doludur, bir ağaç gibi kutsayıcıdır -bir farkla elbette. O bilinçlidir, ağaç bilinçsizdir. Bu da büyük bir farktır, yeryüzüyle gökyüzü arasındaki fark gibi.

Doğanın henüz bozulmamış, kirletilmemiş olduğu bir yer bulun. Böyle bir yer bulamıyorsanız, kapılarınızı kapatıp, kendi odanızda oturun. Mümkünse evinizde, meditasyon için bir köşe hazırlayın, ama özellikle meditasyon için. Neden özellikle meditayon için? -çünkü, her türlü eylem kendi titreşimini yaratır. Bu yer meditasyon yaptığınız her gün, meditasyon da olduğunuz sıradaki titreşiminizi özümser. Ertesi gün geldiğinizde, bu titreşimler yeniden size el atarlar. Yardım ederler, gidip gelirler, yanıt verirler.

Bir kişi gerçekten meditasyoncu haline geldiğinde, bir sinema binasının önünde oturarak ya da bir demiryolu peronunda da meditasyon yapabilir.

On beş yıl boyunca ülkenin dört bir yanına yolculuk ettim. Hiç fark etmez. Bir kez kendi varlığınıza kök saldıktan sonra hiçbir şey fark etmez. Ama yeni başlayanlar için böyle değildir.

Ağaç kök saldığı zaman, bırakın rüzgar ve yağmur gelsin, bulutlar gökgürültüleri koparsın; hepsi iyidir. Ağaca bütünlük verir. Ama, ağaç küçük, narin olduğu zaman küçük bir çocuk bile oldukça tehlikelidir ya da oradan geçen bir inek onu yok etmeye yeter.

Rahat Olun

Bedeninizi unutabileceğiniz bir duruş gereklidir. Rahatlık nedir? Bedeninizi unuttuğunuz zaman, rahatsınızdır. Bedeniniz sürekli size hatırlatıldığı zaman rahatsızsınızdır. Bu yüzden ister bir iskemleye, ister yere oturun, sorun değildir bu. Rahat olun, çünkü bedende rahat değilseniz, daha derindeki katmanlara ait öteki mutluluklara uzanamazsınız; ilk katman atlanınca, diğer katmanların hepsi kapanır. Gerçekten mutlu, bahtiyar olmak istiyorsanız, en baştan başlayın. Bedenin rahatlığı, içsel coşkunluklara ulaşmaya çalışan bir kişinin temel gereksinimidir.

Kimseye hiçbir zaman sadece oturup başlamasını söylemem. Başlamanın kolay olduğu yerden başlayın. Aksi halde, gereksiz birçok şey hissetmeye başlarsınız- orada bulunmayan şeyleri.

ÖZGÜRLÜĞE GÖTÜREN TAVSİYELER

Meditasyonda birkaç unsur vardır; yöntem ne olursa olsun, her yöntemde bu birkaç unsur gereklidir. Birincisi gevşeme durumudur: Akılla savaşım yok, aklı denetlemek yok, yoğunlaşma yok. İkincisi, neler olduğunu gevşek bir farkındalıkla, hiçbir müdahale olmaksızın sadece aklı gözlemleme. Üç unsur şunlardır: Gevşeme, gözleme yargıda bulunmama; yavaş yavaş üzerinize büyük bir sessizlik çöker. İçinizdeki her hareket kesilir. Sizsiniz, ama “Ben’im” in hiçbir anlamı yok -yalnızca katışıksız bir uzam. Birçok meditasyon yöntemi üzerine konuştum . Bunlar yapı itibariyle farklılık gösterirler; ama, temel nitelikleri aynı kalır: Gevşeme, gözlemcilik, yargıdan kaçınma.

Sabırlı Olun

Telaş içinde olmayın. Telaş etmek, çoğunlukla gecikmeye neden olur. Susadığınız zaman sabırla bekleyin -bekleyiş ne kadar yoğun olursa, beklediğiniz şey o kadar erken gelir.

Tohumu serptiniz, şimdi gölgeye oturup ne olduğunu gözleyin. Tohum çatlayacak, çiçek açacaktır; ama süreci hızlandıramazsınız. Her şey zamana gereksinmez mi? Çalışmalısınız ama sonuçları Tanrı’ya bırakın. Yaşamda hiçbir şey boşa gitmez; özellikle de gerçeğe doğru atılmış adımlar.

Aynı zamanla sabırsızlık çıkagelir; sabırsızlık şiddetli istekle gelir, ama bir engeldir bu. Şiddetli isteği muhafaza edip, sabırsızlığı fırlatıp atın.

Sabırsızlığı şiddetli istekle karıştırmayın. Şiddetli istekte mücadele değil, özlem vardır; sabırsızlıktaysa özlem değil, mücadele vardır. Özlemde istek değil, bekleyiş vardır, sabırsızlıkta ise bekleyiş yerine istek vardır. Şiddetli istekte sessiz gözyaşları vardır, sabırsızlıkta dinmeyen bir mücadele vardır.

Gerçeğe akın edilemez, mücadele yoluyla değil, teslim olma yoluyla ulaşılır ona. O, tümüyle teslim olmak suretiyle fethedilir.

Sonuç Aramayın

Ego sonuca yönelir, akıl her zaman sonuçlara şiddetli bir istek duyar. Akıl hiçbir zaman eylemin kendisiyle ilgilenmez, sonuca ilgi duyar: “Bundan ne elde edeceğim?” Akıl herhangi bir eylemde bulunmadan bir şey elde etmeyi başarabilirse, en kestirme yolu seçer.

Bu nedenle eğitimli insanlar çok kurnaz olurlar, çünkü kestirme yolları bulabilirler. Yasal yollardan para kazanmak bütün yaşam sürenizi alır. Ancak kaçakçılık yaparak, kumar oynayarak ya da başka bir şey yaparak -bir siyasi lider, başbakan, devlet bakanı olarak- o zaman bütün kestirme yollar elinizin altındadır. Eğitimli kişi kurnaz olur. Bilge olmaz, yalnızca akıllı olur. O kadar kurnaz olur ki hiçbir şey yapmadan her şeye sahip olmak ister.

Yalnızca sonuca yönelmeyenler meditasyon yapabilirler. Meditasyon herhangi bir amaca yönelmeyen bir durumdur.

Farkındalığı Değerlendirin

Farkında olduğunuz sırada, farkındalıktan zevk alın; farkında olmadığınız sırada farkında olmamanın tadını çıkarın zevk alın. Burada yanlış bir şey yoktur; zira, farkında olmamak bir dinlenme gibidir. Aksi halde, farkındalık bir gerilim haline gelir. Yirmi dört saat uyanık durursanız, kaç gün hayatta kalabileceğinizi sanıyorsunuz? Bir insan gıdasız üç ay yaşayabilir; üç hafta içinde aklını kaçırıp, intihara teşebbüs edecektir. Gündüz tetiktesiniz, gece gevşeyip dinlenirsiniz, bu gevşeme gündüz daha tetikte, dinç olmanıza yardım eder. Dinlenme sürecinden geçmiş olan enerjiler, sabah yeniden daha canlı olurlar.

Meditasyonda da aynı şey olur: Birkaç dakika boyunca mükemmel bir biçimde farkındasınız, doruktasınız; birkaç dakika boyunca da vadide, dinlenmedesiniz. Farkındalık yok oldu, unuttunuz onu. Ama, bunda yanlış olan nedir?

Basittir bu. Farkında olmamak sayesinde, farkındalık taptaze, genç olarak tekrar yükselecektir ve bu sürecektir. Her ikisinin de tadını çıkarabilirsiniz, bir üçüncü haline gelirsiniz; anlaşılması gereken nokta da budur; ikisinin de tadını çıkarabilirseniz, bu, her iki durumda da olmadığınız anlamına gelir -ne farkındalık ne de farkında olmama- siz ikisinden birden zevk alan birisiniz.

MEDİTASYON BİR HÜNERDİR

Meditasyon öyle gizemli bir şeydir ki, hiç ayrılık olmaksızın bir bilim, bir sanat, bir hüner diye adlandırılabilir.

Yapılması gereken açık ve seçik bir teknik olduğundan bir bakıma bilimdir. İstisnaları yoktur, hemen hemen bilimsel bir yasadır.

Ama, farklı bir görüş açısından, onun bir sanat olduğu da söylenebilir. Bilim aklın genişletilmesidir -matematiktir, mantıktır, ussaldır.

Meditasyon akla değil, kalbe aittir -mantık değildir, sevgiye daha yakındır. Öteki bilimsel etkinliklere değil, daha çok müziğe, şiire, resme, dansa benzer; bundan dolayı bir sanat denilebilir ona.

Ama meditasyon öyle bir gizemdir ki, “bilim” ve “sanat” adı verilmesi onu tüketmez. O bir hünerdir -o hüneri ya kazanırsınız ya da kazanamazsınız. Hüner, bilim değildir, öğretilemez. Hüner, bir sanat değildir. Hüner, insan kavrayışının en gizemli unsurudur.

Çocukluğumda bir ustaya gönderildim, usta bir yüzücüye. O, kasabanın en iyi yüzücüsüydü, suya bu kadar çok sevgi duyan bir kişiye hiç rastlamadım. Su onun tanrısıydı; ona tapardı, nehir de onun eviydi. Erken saatte -sabahın üçünde- onu nehirde bulabilirdiniz. Akşam da nehir de bulurdunuz onu; gece ise nehir kıyısında oturmuş, meditasyon yaparken bulurdunuz. Tüm yaşamı, nehre yakın olmak üzerine kuruluydu.

Ona teslim edildiğim zaman -yüzmeyi öğrenmek istiyordum- bana baktı ve bir şey hissetti. “Ama yüzmeyi öğrenmenin bir yolu yoktur, seni suya atabilirim; o zaman yüzme kendiliğinden gelir. Onu öğrenmenin yolu yoktur, öğretilemez. O bir bilgi değil, bir hünerdir” dedi.

Ve öyle yaptı beni suya atıp, kendisi kıyıda durdu. İki üç kez dibi boyladım; neredeyse boğulacakmışım gibi hissettim. O, sadece orada duruyordu; bana yardım etmeyi denemedi bile. Kuşkusuz yaşamınız tehlikede olduğu zaman, elinizden ne gelirse yaparsınız. Böylece ben de ellerimi oynatmaya başladım -gelişi güzel, telaşlı hareketlerdi, ama beceri kendiliğinden geldi. Yaşamınız tehlikede olduğu zaman, elinizden gelen her şeyi yaparsınız… Ve ne zaman elinizden geleni tümüyle yapsanız, bir şeyler olur!

Yüzebildim! Dehşete düşmüştüm! “gelecek sefer” dedim, “beni suya atmanıza gerek yok -kendim atlayacağım. Doğal can simidinin beden olduğunu biliyorum şimdi. Yüzme söz konusu değil, mesele su unsuruyla uyum sağlamakta. Su unsuruyla bir kez uyum sağladınız mı, o sizi korur.”

O zamandan beri çok sayıdaki kişiyi yaşam nehrine attım. Kenarda durdum sadece…Eğer atlamayı göze alırlarsa, hemen hiçbiri başarısızlığa uğramaz. Birey öğrenmek zorundadır.

Hüneri elde etmeniz belki birkaç gün alabilir. O bir hünerdir, sanat değildir. Meditasyon bir sanat olsaydı öğretilmesi pek kolay olabilirdi. Bir hüner olduğu içindir ki, denemek zorundasınız; onu yavaş yavaş elde edersiniz. Ve biraz çaba göstermelisiniz sadece.

MEDİTASYON

İlk ve Son Özgürlük – OSHO

0 yorum:

Yorum Gönder