Subscribe:

Ads 468x60px

22 Ocak 2014 Çarşamba

Rezonans Kanunu


Korktuğumuz olayları meydana getiren şey bu konudaki endişelerimizdir.

Buna beşeri tabiatı göz önüne alarak baktığımızda bu kısır döngüden çıkmanın hiç de kolay olmadığını görürüz. Zira stres hormonlarının aktive edilmesi sağlıklı düşünebilme yetisini kısıtlamaktadır. Problemlerin çözümü ile ilgili tüm bilgi ve düşünceler ön beyinde değerlendirilir. Mantık ve sağduyu da beynin bu bölümünde yer alır. Refleks tipi aktiviteler için ise, arka beyin mesuldür. Stres horonları acil bir durumda çok çabuk görev yapabilmek için, ön beyine giden damarları sıkıştırır. Böylece artık mantıklı düşünemeyiz. Bunun da ötesinde, bilinçli hareket merkezimiz da bastırılmıştır.

Bu şu anlama gelir;

Yaşadığımız stres, zekamızın kısıtlanmasına, ve bilinçli algılarımızda bir azalma olmasına neden olur.

Stres altında net düşünemez ve bilinçli kararlar veremeyiz. Doğal olarak da endişemizin oluşturduğu enerjiden sıyrılıp, olumlu bir rezonans* alanı oluşturmakta da oldukça zorlanırız. Hepsi bu kadar da değil. Korku ve stres duyguları ile uykuya daldığımız zaman, bu enerji sadece uykumuzu etkilemekle kalmaz, aynı zamanda hafızamıza da kaydedilir. Beyin üzerinde yapılan incelemeler, hafıza içeriklerinin gece kaydedildiğini ortaya çıkarmıştır. Demek ki herhangi bir yaşantı ile uyku arasındaki zaman aralığı ne kadar az ise, bu yaşantı o kadar kuvvetli kaydedilir. Yani, korku enerjisi gitgide tek gerçeğimiz halini alacaktır. İlk bakışta oldukça masum görünen bu durum, devasa sonuçlar doğrur.

Peki, bu kısır döngüden nasıl çıkılır? Cevap oldukça basit; seni olumsuz etkileyen etkenlere dur demelisin!

Bir hafta boyunca, habeleri dinlemeden yatıp kendi olumlu enerjini bulmak için zaman ayırmanın sende nasıl bir etki bırakacağını gözlemle.

Politikacıların, seçimlerden kısa bir önce halkın korkularını alevlendirdikten sonra, en uygun çözümlerin ellerinin altında halihazırda beklediğini ve endişelenmememiz gerektiğini söyledikleri dikkatini çekti mi hiç? Bu bana, dünyanın en dehşet verici manzaralarını yayınladıktan sonra iyi geceler dileyen sunucuyu hatırlatıyor. Belki kendine iyi bir geceyi kendin hediye edersin. Hayatının akışı senin elinde ve ait olduğu tek yer orası.

Bununla birlikte, istek enerjimizi sürekli engellemesine izin verdiğimiz tek şey haberler değildir. Alışkanlıklarımıza şöyle bir göz atalım:

Mesela hangi tür filmleri izliyorsun? Polisiye, korku ya da gerilim filmleri izlemekten mi zevk alıyorsun? Yoksa drama ve trajedilerimi tercih ediyorsun? Film kahramanın ümitsiz durumlarda, hastalıklarla, sevdiklerinin ölümleriyle veya maddi yıkımlarla mı karşı karşıya kalıyor? O halde, film endüstrisinin en büyük hedefinin senin ruhuna hitap etmek olduğunu unutma. İyi bir film, sadece senin duygularına hitap ederse sürükleyici olabilir. Tüm rejisör ve senaristlerin istediği tek şey, senin hislerine dokunmaktır. Film yapımcıları, tek bir amaca ulaşabilmek için milyonlar harcar, bütün bir ekibi bu amaç uğruna çalıştırır. Hedefleri, filmde gösterilenleri hissedebilmeni sağlamaktır. Ama mantığımız fantezi ve gerçeği birbirinden ayıramaz. Bilinçaltımız bu tecrübeleri hafızasına alır ve ileride edineceği bilgileri bu tecrübeler doğrultusunda değerlendirir.

Görünüşte “sadece” doksan dakika boyunca dramların, dünya savaşlarının, açlık ve yaşam mücadelerinin içine karışmışızdır. Eğer bunu sıkça tekrarlarsak, duygularımız ve zihnimiz bunlarla meşgul olmaya başlar. Sürekli benzer filmler seyreder, felaket ve açlıkla ilgili haberleri ve özel programları izlersek, yokuluk ve fakirliğin, endişe, çaresizlik ve korkunun rezonans alanını oluştururuz.

Bu duygularla oluşan rezonans alanı bazen, hatta çoğu zaman, isteklerimizle oluşturuğumuz duygulardan daha yoğun ve kalıcıdır.

Yani eğer sürekli, içimizde bir gerilim hissedebilmek ve kitabın sürükleyici olması için, dramların konu edildiği ya da hikayede insanların öldürüldüğü kitaplar okur, kendi hayatımızda asla yaşamak istemeyeceğmiz olayların rezonans alanına giren filmler seyreder, bizi şok eden, içimizde tiksinme, karşı koyma ve iğrenme duyguları uyandıran haberleri ayrıntılı ve yoğun bir şekilde izlersek, işte o zaman, böyle rezonans alanları meydana getiririz. Çekim yasası işlemeye başlar ve biz asla olmak istemediğimiz şahsiyetle kendimizi gittikçe daha fazla özdeşleştiririz.

Hayat akışının nasıl tamamen değişebileceğini açık olarak gözlerinin önüne sermek için, bir hafta boyunca faydalı enerjilerin seni bedenini etkilemesine izin vermelisin.

Keyfine bak 

Sadece yapıcı edebiyatla ilgilen.

Sadece cesaret veren filmler seyret.

Sadece sana heyecan veren müzikleri dinle.

Sadece hoşlandığın insanlarla görüş.

Sevgi yüklü mektuplar / epostalar / mesajlar yaz.

Düşüncelerini yazıya dökerek, bir günlük tut.

Sana ulaşmasını izin verdiğin tüm etkenler, rezonsans sistemini etkiler, yani içinde farklı duygu ve hisleri uyandırır. Kulağa hoş gelen müzik dinler, yapıcı kitaplar okursan; çok daha barışçıl, sakin, huzurlu ve keyifli bir ruh haline kavuşacaksın.

*Rezonans Nedir?

Resonantia= Akis.
Rezonans= Eko, yankı, titreşim.

Rezonans Kanunu, evrendeki her şeyin birbirleriyle titreşimler aracılığı ile nasıl iletişim halinde olduğunu anlamamızı sağlar. Vücudumuzun her bir organı ve hücresi dahil olmak üzere dünyadaki bütün nesnelerin ve canlıların kendilerine has bir titreşimleri vardır. Bu, madde içinde böyledir.

Maddenin tireşim enerjisini incelediğimizde farklı objelerin genellikle farklı frekanslarda titreştiğini görürüz. Bazıları da aynı ya da benzer frekansta titreşir.

Bunu piyonadan da biliriz; piyanonun herhangi bir tuşuna bastığımız zaman, bu tuşla uyumlu olan diğer bütün teller de titremeye başlar. Notaların daha pes ya da tiz olması, hiç önemli değildir.

Uygun frekansta olmaları onların titreşime geçmeleri için yeterli olacaktır.

Benzerler birbirini çekerler.

Bizim titreşimlerimizle uyumlu olaran her şey, karşı koymaksızın bizim hayatımıza çekilecektir.

/ Pierre Franckh – Rezonans Kanunu – Elips Kitap 

0 yorum:

Yorum Gönder