Subscribe:

Ads 468x60px

3 Ocak 2014 Cuma

Düşünce Gücüyle Tedavi - Louise Hay






Hastalandığımız zaman, yüreğimizi gözden geçirelim. Acaba kimi affetmeye ihtiyacımız var?

Course in Miracles şöyle der: "Tüm hastalıklar affetmeme durumundan kaynaklanır. Ne zaman hasta oluyorsak, affetmemiz gereken kişinin kim olduğunu düşünmeliyiz."

Bu düşünceye şunu da eklemek istiyorum: Affetmekte en çok zorlandığınız kişi, BIRAKMAYA EN ÇOK GEREKSİNİM DUYDUĞUMUZ KİŞİDİR. Affetmek bırakmak, vazgeçmek demek. Göz yummak demek değil. Tümüyle bırakmak demek. NASIL affedeceğimizi bilmek zorunda değiliz. Yapacağımız tek şey affetmeye İSTEKLİ OLMAK. Evren nasılların üstesinden gelir.
Kendi acımızı çok iyi anlayabiliyoruz. Çoğumuzun anlamakta güçlük çektiği şey, en çok affetmeye gereksinme duyduğumuz ONLARIN da acı çekmiş olmaları.

Şunu anlamalıyız ki, onlar da o an içindeki anlayış, farkındalık ve bilgi kapasitelerine göre yapabildiklerinin en iyisini yapıyorlardı.

İnsanlar, bana geldiklerinde, sorunları ne olursa olsun -hastalık, parasızlık, doyumsuz ilişkiler ya da tıkanmış yaratıcılık duyguları- yalnızca tek şey üzerinde çalışırım. KENDİNİ SEVMEK.

Kendimizi OLDUĞUMUZ GİBİ ONAYLADIĞIMIZ, sevdiğimiz ve kabul ettiğimiz zaman, her şey yoluna giriyor. Küçük mucizeler her yerde görülüyor.
Sağlığımız düzeliyor, daha çok kazanıyoruz, ilişkilerimiz daha doyumlu hale geliyor, kendimizi çok yaratıcı ve doyurucu biçimlerde ifade etmeye başlıyoruz. Tüm bunlar çabalamadan, kendiliğinden oluyor.

********************************************
Her birimiz bu gezegende zaman ve mekândaki belirli bir noktada yeniden bedenlenmeye karar veriyoruz. Manevi evrim yolunda gelişmemize yardımcı olacak belirli bir dersi öğrenmek için buraya gelmeyi seçtik. Cinsiyetimizi, rengimizi, ırkımızı, ülkemizi kendimiz seçiyoruz ve bu yaşamda üstünde çalışmak istediğimiz kalıpları bize yansıtabilecek en uygun anne babayı da biz belirliyoruz.

Ama büyüdüğümüzde, işaret parmağımızı onlara yönelterek suçluyoruz:

"Benim böyle olmamın nedeni sizsiniz."

Aslında onları seçen biziz, çünkü aşmamız gereken engeller için onlar mükemmel bir seçimdi.

İnanç sistemlerimizi çok küçük yaşlarda ediniyoruz ve yaşamımızı bu inanç sistemlerine uygun deneyimleri yaratarak sürdürüyoruz. Hayatınıza şöyle bir dönüp bakın. Ne kadar sık aynı deneyimi yaşadığınıza dikkat edin. Bu deneyimleri tekrar ve tekrar yarattınız, çünkü bunlar size, kendiniz hakkında inandığınız şeylere aynalık ediyordu. Aynı sorunla ne kadar uzun süre yaşadığımız, sorunun ne kadar önemli olduğu ya da yaşamımıza yönelik ne kadar tehlike taşıdığı hiç önemli değil.

****************************************************
Sevgi hiç beklemediğimiz zamanda, sevgiyi aramadığımızda gelir. Sevgi avına çıkmak asla doğru eşi bize getirmez. Sadece özlem ve mutsuzluk yaratır. Sevgi hiçbir zaman dışımızda değildir;içimizdedir.

Sevginin hemen şimdi size gelmesi için ısrarcı olmayın. Belki henüz hazır değilsiniz, belki istediğiniz sevgiyi hayatınıza çekecek kadar gelişmediniz.
Sadece hayatınızda biri olsun diye, ilk önünüze çıkana razı olmayın. Standardınızı koyun. Kendinize ne tür bir sevgi çekmek istiyorsunuz? Bir ilişkide gerçekten olmasını istediğiniz özelliklerin listesini yapın. Bu özellikleri kendinizde geliştirdiğinizde o özelliklere sahip bir insanı hayatında çekeceksiniz.

Sevgiyi sizden uzakta tutan şeyin ne olduğunu araştırın. Eleştiri korkusu mu? Değersizlik duygusu mu? Mantıkdışı standartlarınız mı? Film yıldızı imajı mı? Yakınlaşma korkusu mu?

Sevilmeye layık olmadığınız inancı mı?

Geldiği zaman sevgiye hazır olun. Ortamı hazırlayın ve sevgiyi beslemeye hazır olun. Sevecen olun, sevilen olacaksınız.

Sevgiye açık ve algılayıcı olun.

***************************************************************
Gerçekten ne kadar inatçı olduğunuzu bilmek istiyorsanız, değişmeye hazır olup olmadığınızı düşünün. Hepimiz hayatımızın değişmesini, daha kolay ve iyiye doğru gitmesini istiyoruz, ama yeter ki biz değişmek zorunda olmalıyım. Onların değişmesini tercih ederiz. Bunun olması için, biz içimizde değişmeliyiz. Düşünme biçimimizi, konuşma biçimimizi, kendimizi ifade etme biçimimizi değiştirmeliyiz. Tüm bunlardan sonra ancak dış dünyamızdaki değişimler oluşacaktır.

İşte bu atılacak bir sonraki adım. Artık sorunlarımızın ne olduğu ve nereden geldikleri konusunda oldukça bilgiliyiz. Şimdiyse değişmeye istekli olma zamanı.

Ben de oldukça inatçı biriyim. Şimdi bile bazen, hayatımda bir değişiklik yapmaya karar verdiğimde, inatçı damarım kabarır ve düşüncelerimi değiştirmeye karşı direncim güçlenir. Geçici bir süre kendimi haklı görür, kızar ve kabuğuma çekilirim.

Evet, bunca yıllık çalışmalarımdan sonra bile hâlâ arada sırada böyle durumlar yaşarım. Bu da benim öğrenmem gereken derslerden biri. Ama artık böyle duyguları yaşadığım zaman, çok önemli bir değişim noktasına parmak bastığımı biliyorum. Hayatımda verdiğim her değişim kararında, yeni farkına varmam gereken, derinlerde gömülü bir inancın su yüzüne çıkacağını hissediyorum. Bu yüzden de daha derinlere inmem gerekiyor.

Her eski katman, yeni düşünceye yerini bırakmak için çözülmek zorunda. Bazıları kolay oluyor, bazılarıysa iri bir kaya parçasını bir tüyle kaldırmaya çalışmak gibi.

Değiştirmek istediğimi söylediğim bir konuda eski inancıma ne kadar sıkı sıkı sarılıyorsam, ondan kendimi kurtarmamın da o kadar önemli olduğunu biliyorum.

Bunları ancak öğrenerek başkalarına öğretebilirim.

Bana öyle geliyor ki, gerçekten iyi öğretmenler, her şeyin kolay olduğu mutlu aile yuvalarından gelmiyorlar. Çok acı ve zorlukların yaşandığı ortamlarda yetişmiş oldukları için, şimdi bulundukları noktaya adım adım uğraş vererek geliyorlar. Başkalarına özgürleşmede yardım edebilmeleri de bu sayede oluyor, iyi öğretmenlerin çoğu sürekli kendi üzerlerinde çalışmaya devam ediyorlar.

Daha derinlerdeki katmanlardaki sınırlamalardan kendilerini kurtarmak, özgür kılmak için sürekli çalışıyorlar. Bu, ömür boyu süren bir uğraş oluyor.
Eskiden yaptığım inançları değiştirme çalışmalarımla bugünküler arasındaki en büyük fark, şimdi bu inançlardan kurtulmak için kendime kızmam gerekmemesi. Artık içimde değişmesi gereken bir şey bulduğum için kötü bir insan olduğum inancını seçmiyorum.

**************************************************************
KIRGINLIK, YARGILAMA, SUÇLULUK VE KORKU HERŞEYDEN ÇOK SORUN YARATIR
İnandıklarım
Louise Hay

Bu dört duygu hem bedenimiz, hem de yaşamımızdaki temel sorunların kaynağı oluyor. Bu duygular, yaşam deneyimlerimizin sorumluluğunu almak yerine, başkalarını suçlamaktan kaynaklanıyor. Evet, yaşamımızdaki her şeyden yüzde yüz sorumlu olursak, suçlayacak kimse kalmayacak değil mi? “Dışarıda” olan herşey, iç düşüncemizin aynası. Diğer insanların kötü davranışlarına göz yummuyorum, ama bize böyle davranacak olan kişileri bize çeken şey, KENDİ inançlarımız.

Eğer kendinize şunları söylüyorsanız: “Herkes bana şöyle şöyle davranıyor, beni yargılıyor, asla benim için bir şey yapmıyor, beni paspas gibi kullanıyor, sömürüyor…” o zaman bu sizin DÜŞÜNCE KALIBINIZ.

İçinizdeki bazı düşünceler, bu tür davranışları gösteren kişileri yaşamınıza çekiyor. Bu tür düşüncenizi değiştirdiğiniz zaman, o tür kişiler de başka kapıya gideceklerdir. Artık o insanları hayatınıza çekmeyeceksiniz. Bu dört olumsuz duygu, fiziksel boyutta da ortaya çıkıyor. Kırgınlık (gücenme, darılma, öfke) uzun zaman içte tutulduğunda bedeni yemeye başlıyor ve kanser dediğimiz hastalığa neden oluyor. Sürekli kendimizi ya da başkalarını eleştirmek, yargılamak romatizmanın kaynağı. Suçluluk duygusu daima ceza arar ve bu ceza da ağrılar yaratır. Korku ve gerginlik kellik, ülser hatta ayak ağrılarına neden oluyor. Kırgınlık (gücenme, darılma) duygusundan bağışlama yoluyla kurtulmak kanseri bile yeniyor.

*********************************************************************

0 yorum:

Yorum Gönder