Subscribe:

Ads 468x60px

24 Ağustos 2015 Pazartesi

SEVGI KILIÇ GIBIDIR YAVAŞÇA YARALAR…



Bir kez daha gördük; asıl yara açanın sevgisizlik olduğunu. Yaşanmış hiçbir şeyden kaçılamayacağını görmezden gelinmeyeceğini, her şeyin bir enerjisi olduğunu, birini kalbimizden atsak da ruhumuzdan atamayacağımızı, aile kederlerinin kuşaklarca taşınabildiğini, acı çekmenin çözümlemekten, kaçmanın yüzleşmekten daha kolayımıza geldiğini, taşlaşanın kalbimiz olduğunu. Çok şeyle yüzleştik, çok ağladık, ama iyi oldu. Yıkandı içimiz; sevgiye temiz bir yer açıldı, yargıları sildik biraz, kibrimizden sıyrıldık.


Anladık;
geçmişle geleceği tasarlayıp,
yargılamakla geçen hayatımızla karşılaştık.
An’ı yaşayamayan kendimizle buluştuk.
Zamansız olan an’dı, tıpkı mutluluk gibi.

Yukarıdaki cümleler psikoterapide çığır açan ‘Aile Dizimi’nin kurucusu, Bert Hellinger’in Hellinger-Türkiye kurucusu Dr. Mehmet Zararsızoğlu’yla birlikte verdiği seminerin bana hissettirdikleri…Hellinger terapisine göre; yaşanan her şeyin bir etkisi var ve bu kuşaklarca taşınabiliyor. Aile kederleri, kayıpları, ölümleri, dışlanmışlıkları, yaptığı kötülükler ve uğradıkları zulümler başka nesillerde bir sorun olarak çıkabiliyor. 83 yaşındaki Bert Hellinger son derece karizmatik biri. Söylemeden bilenlerden. Etnik sorunlarla ilgili de çalışıyor, bu nedenle seminerde ‘Türkiye-Yunanistan’ meselelerinin geçmiş kaynaklı çözümü için gelen Yunanlılar da çoğunluktaydı.
Neredeyse insanlık tarihinin özeti bir soruyla başladı Hellinger:
“Savaşta Tanrı kimin yanındadır?”
“Savaşta iki taraf da ‘Tanrı benim yanımda der. Bu, Tanrı öbür tarafın karşısındadır, demektir. Tanrı birilerini öldürmenin yanında olabilir mi? Tanrı en büyük güçtür, herkese eşit şekilde yüzünü dönmüş sevgiyi hissetmek en büyük mutluluktur”.

17 yıllık evli bir çift çıktı sahneye. Hellinger sadece şunu sordu onlara “Hanginiz daha önce ciddi bir ilişki yaşadı?”. Kadın “Nişanlıydım” dedi. Eşi kendisiyle tanışınca karısının nişanlısını terk ettiğini söyledi.
Hellinger nişanlıyı böyle dışlamanın, çiftin kurduğu ailede bir gölge yarattığını düşünüyordu ve bu gölgeyi ortadan kaldıran bir dizim yaptı.
“Birini dışladığınızda onun ruhunda ne olur, ya bizim ruhumuzda ne olur?” diye sordu Hellinger. “Birini dışladığınızda ona ‘sen öl’ deriz, reddetmek budur. Reddeden insan sanki yaşam ve ölümün efendisi gibi davranır, oysa kendisi de ölümlüdür”.
Bize pervasızca davranırken, kendimize ve başkasına ne yaptığımızı gösterip, kim olduğumuzu bilmeyi hatırlattı kısacası.
Bir diğer dizimde, lanetten ve teşhisten söz etti. “Lanet başkası için kötülük diliyorum demektir. Bunun da bir etkisi her zaman vardır dedi”.
Teşhisle ilgili olarak ise tüyler ürpertici bir deneyi aktardı: Yıllar önce Rusya’da teşhisin etkisini ölçmek için yapılan deneyde, sağlıklı bir grup çocuğa ‘lösemi’ oldukları söylenmiş. 1 yıl içinde çocuklardan 68’i hayatını kaybetmiş. Bu örneği elbette, birini yargılar, biri üzerinde teşhis koyarken ne kadar dikkatli olmak gerektiğini anlatmak için verdi.
Seminerin sonuda ise sahneye şahane ve dokunaklı sesiyle Yorgos Vouzoul çıktı ve sözleri Nikos Kypourgos’a ait, hepimizin ruhunu yıkayan şu şarkıyı söyledi:
‘Sevgi kılıç gibidir
yavaşça yaralar,
deler.
İnsan;
aklını, fethedilmemiş bir kule gibi,
ne kadar kilitlese de,
gömleği boğazına kadar iliklese de,
aşk düğmelerin arasından geçer”.
Yazı: Aycan Aşkım Saroğlu

0 yorum:

Yorum Gönder