Subscribe:

Ads 468x60px

7 Ekim 2015 Çarşamba

''Yakınlık'' Osho







Herkes yakınlıktan korkuyor. Bu karmaşık bir sorun, çünkü herkes yakınlık istiyor.. Herkes yakınlıktan korkuyor; bunun farkında mısın, değil misin, o ayrı bir konu. Yakınlığın anlamı kendini bir yabancının önünde açığa vurmaktır. Ve hepimiz yabancıyız; kimse kimseyi tanımıyor. Kendimize bile yabancıyız çünkü kim olduğumuzu bilmiyoruz. Yakınlık seni bir yabancıyla yanyana getirir. Bütün savunmaları bırakman gerekir ancak o zaman mümkündür yakınlık. Ve korkuyorsun; eğer savunmaları, maskeleri bırakırsan kim bilir o yabancı sana ne yapacak ? Bin türlü şey saklıyoruz; sadece başkalarından değil, kendimizden de. Çünkü her türlü baskı, çekingenlik ve tabuyla hasta düşmüş bir insanlık tarafından yetiştirildik. Korkuyorsun; o yabancıyla aranda biraz savunma, biraz mesafe tutmak sana kendini daha güvenli hissettiriyor. Ya senin zaaflarını, kırılganlığını, incinebilirliğini sana karşı kullanırsa ? O insanla otuz kırk yıl birlikte yaşamış olsan bile farketmiyor, yabancılık hiç kalkmıyor ortadan.

Herkes yakınlıktan korkuyor.

Bu karmaşık bir sorun, çünkü herkes yakınlık istiyor, aksi halde bu evrende yapayalnızsın; arkadaşsız, sevgilisiz, güvenip yaralarını açabileceğin hiç kimse olmadan. Yaralar da açılmazlarsa iyileşmezler. Gizlendikce daha tehlikeli olur, kansere dönüşürler.

Yakınlık bir temel ihtiyaç; herkes onun özlemini çekiyor. Bir taraftan karşındaki insanın sana yakın olmasını, savunmaları bırakmasını, kırılganlığını ve yaralarını göstermesini, maskelerini ve sahte kimliğini bırakıp çıplak kalmasını istiyorsun. Öbür taraftan da yakınlıktan korkuyorsun; yakın olmak istiyorsun ama kendi savunmalarını bırakmıyorsun. Dostlar, sevgililer arasındaki çelişkilerden biri bu : Kimse savunmayı bırakıp çıplak ve içten olmak istemiyor, ama herkes yakınlık istiyor.

Eğer baskıları ve yasaklamaları bırakmazsan – ki bunların hepsi sana dinlerin, kültürün, toplumun, anne-babanın, eğitimin armağanı – kimseyle yakın olamazsın. Ve adımı senin atman gerekiyor.

Eğer hiç baskı ve yasağın yoksa yaran da yok demektir. Eğer basit ve doğal bir hayat yaşandıysa yakınlık korkusu da olmaz. Sadece iki alevin birleşmesinden doğan harika bir neşe duygusu vardır. Bu birleşme insana büyük bir mutluluk ve doyum verir. Ama işte bu yakınlığa ulaşabilmek için önce kendi evini baştan aşağı temizlemen gerekiyor.

Ancak meditasyonla yaşayan bir insan yakınlığın olmasına izin verebilir. Saklayacak bir şeyi yoktur. Başkasının öğrenmesinden korkabileceği her şeyi kendiliğinden bırakmıştır. Sadece sessizlik ve seven bir kalp vardır onda.

Kendini herşeyinle kabul etmelisin. Kendini herşeyinle kabul etmezsen başkasının seni kabul etmesini nasıl beklersin ? Herkes seni suçladı bugüne kadar ve sen de kendini suçlamaktan başka bir şey öğrenmedin. Bunu gizlemeye devam ediyorsun; başkalarına gösterilmesi hoş olmaz bunun. Biliyorsun, içinde çirkin şeyler gizli, kötü şeyler gizli, hayvanlık gizli. Eğer bakışını değiştirmez ve kendini varoluşun içinde bir hayvan olarak kabul etmezsen…

İngilizcedeki karşılığı “animal” olan bu hayvan kelimesi kötü bir şey değil; “anima” kökünden geliyor. Tek anlamı var: Canlı olmak. Canlı olan herhangi bir kimse hayvandır. Ama insana hep şöyle dendi : “ Sen hayvan değilsin; hayvanlar senden çok daha aşağıda. Sen insansın.” Sahte bir üstünlük duygusu aşılandı sana. İşin gerçeği, varoluşta üstünlük ya da aşağılık yoktur. Varoluş için her şey eşittir; ağaçlar, kuşlar, hayvanlar , insanlar. Varoluşta her şey olduğu gibi kabul edilir, aşağılama yoktur.

Eğer kendi cinselliğini koşulsuz kabul edersen, insanın ve dünyadaki her varlığın kırılganlığını da kabul edersin. Hayat her an kopabilecek bir pamuk ipliğidir… Bunu kabul ettiğin anda bütün sahte egoları bırakırsın; Büyük İskender olmayı, Muhammed Ali olmayı; anlarsın ki, herkes kendi sıradanlığında güzel, herkesin zaafları var; bu da insan doğasının bir parçası, çünkü insan çelikten yapılmış değil. Çok kırılgan bir vücudun var. Haytını sadece oniki derecelik bir ısıaralığında sürdürebilirsin. Onun latına ya da üstüne çıktığın anda öldün demektir. Ve vücudun bunun gibi bin bir tane sınırla kuşatılmış durumda. En temel ihtiyaçlarından biri, sana ihtiyaç duyulması. Ama kimse şunu kabul etmek istemiyor: “ İhtiyaç duyulmak, sevilmek, kabul edilmek benim temel ihtiyacım.”

Böyle oyunlarla, ikiyüzlülüklerle yaşıyoruz; bu yüzden yakınlık korkuya yol açıyor. Göründüğün şey değilsin. Görüntün sahte. Bir aziz gibi görünebilirsin ama içinde bütün arzuları ve özlemleriyle bir insan var.

İlk adım kendini herşeyinle kabul etmek. Bütün insanlığı delirten o geleneklere rağmen. Kendini her şeyinle kabul ettiğin anda yakınlık korkusu da kaybolacak. O zaman saygınlığını, büyüklüğünü, egonu, dindarlığını, azizliğini kaybetmen mümkün değil; hepsini kendiliğinden bıraktın çünkü. küçük bir çocuk gibisin, tamamen masum. Kendini açabilirsin, çünkü içinde sapkınlığa dönüşmüş çirkin baskılar yok. Hissettiğin her şeyi gerçek ve içten olarak ifade edebilirsin. Ve eğer sen yakın olmaya hazırsan, karşındakinin yakın olmasına da yol açabilirsin. Senin açıklığın onun açık olmasını kolaylaştırır. Senin içtenliğin, onun içtenliğine, masumluğuna, güvenine, sevgisine, açıklığına izin verir.

Saçma fikirlerle kafeslenmiş durumdasın ve eğer birine yakınlaşırsan onun tüm bu saçmalıkları fark etmesinden korkuyorsun. Ama biz kırılgan varlıklarız; tüm varoluşun en kırılgan varlıkları. İnsan yavrusu tüm hayvan yavruları içinde en kırılgan olanıdır. Diğer hayvan yavruları anne-babasız, ailesiz de hayatta kalabilir. Ama insan yavrusu anında ölür. Ve bu kırılganlık bir suçluluk sebebi değildir; bilincin en yüksek ifadesidir. Gül kırılgandır; taş olmadığı için. Taş yerine gül olduğu için insanın kendini kötü hissetmesine gerek yok.

İki insan yakın olduklarında, artık yabancı olarak kalmazlar. Diğerinin -belki herkesin- de senin gibi zayıflıklarla dolu olduğunu görmek güzel bir deneyimdir. Herhangi bir şeyin ifadesi ne kadar yüksekse, o kadar kırılgandır. kökler çok güçlüdür ama çiçek o kadar güçlü olamaz. Bütün güzelliği de o kadar güçlü olmamasındadır. Sabah yapraklarını güneşe açar, bütün gün rüzgarla, yağmurla, güneşle dans eder, akşam olunca da yapraklarını dökmeye başlar. O artık yoktur.

Güzel ve değerli olan her şey çok anlıktır. ama sen her şeyin kalıcı olmasını istiyorsun. Birini seviyorsun ve söz veriyorsun: “Seni hayatım boyunca seveceğim.” Aslında çok iyi biliyorsun ki, yarından emin olamazsın; sahte bir söz veriyorsun. Bütün söyleyebileceğin şu : “ Şu anda sana aşığım ve sana her şeyimi veriyorum. Bir sonraki an hakkında hiçbir şey bilmiyorum. Nasıl söz verebilirim? Beni affet.”

Ama sevgililer her türden yerine getirilemez şeye dair birbirine söz verir. Sonra hayal kırıklığı çöker, mesafe büyür; arkasından kavga, çekişme, savaş ve daha mutlu olması beklenen hayat, bitmez tükenmez bir sefalet haline gelir.

Yakınlıktan korktuğunu fark edersen, büyük bir aydınlanma olabilir bu. Eğer içine bakar ve bütün o utançları bırakıp, doğanı -olması gerektiği gibi değil- olduğu gibi kabul edersen, bir devrim olabilir. Ben hiçbir “ gereklilik” öğretmiyorum. Bütün gereklilikler insan zihnini hasta ediyor. insanlar “olmak” halinin güzelliğini, doğanın muhteşem büyüsünü keşfetmeli. Ağaçlar “On emir” hakkında hiçbir şey bilmiyor, kuşlar kutsal kitaplardan haberdar değil. Sadece insan kendine böyle sorunlar yarattı. Kendi doğanı suçlayarak bölünüyorsun, şizofren oluyorsun.

…..

Yakınlık kalbin kapılarının sana açık olmasıdır; içeri girip konuk olabilirsin. Ama bunu ancak, bastırılmış cinselliğin çürütmediği bir kalple yapabilirsin. İçinde sapkınlıklar kaynamayan, doğal bir kalple. Ağaçlar o kadar doğal, çocuklar kadar masum. O zaman yakınlık korkusu olmaz.

Benim yapmaya çalıştığım bu: Bilinçaltındaki, zihindeki yükleri atmana, sıradan olmana yardım etmek. O zaman istediğin kadar yakın dostun, yakın ilişkin olabilir çünkü hiçbir korkun olmaz. Herkesin okuyabileceği açık bir kitap olursun. Saklanacak bir şey olmaz.

…..

Bir sürü farklı yüzün var. İçinden birşey düşünüyorsun, dışından başka şey söylüyorsun. Organik bir bütün değilsin.

…..

Yakınlıkla, sevgiyle, kendini insanlara açarak zenginleşirsin. Ve eğer derin bir sevgiyle, derin dostlukla, derin yakınlıkla, bir sürü insanla birlikte yaşayabilirse, doğru yaşadın demektir. Ve bundan sonra nerde olursan ol, sanatı öğrendin artık, orda da mutlu yaşayacaksın demektir.

Eğer basit, sevecen, açık, samimiysen, etrafında bir cennet oluşur. Eğer kapalıysan, sürekli savunma halindeysen, birini zihnini okuyup rüyalarını, sapkınlıklarını öğreneceğinden korkuyorsa, cehennemde yaşıyorsun demektir. Cehennem senin içinde; cennet de öyle. Onlar bir takım coğrafi bölgeler değil, senin ruhsal alanların.

Kendini temizle. Meditasyon, zihinde biriken saçmalığı temizlemekten başka bir şey değildir. Zihin sessizleştiğinde ve kalp şarkı söylemeye başladığında -hiçbir korku olmadan ve muhteşem bir coşkuyla – yakınlığa da hazır olacaksın. Yakınlık olmadığı zaman, burada, yabancıların arasında yapayalnızsın. Yakınlık olduğunda dostların ve seni sevenlerle çevrilisin. Yakınlık harika bir deneyim. İnsan onu kaçırmamalı.

* OSHO

0 yorum:

Yorum Gönder